Altına Hücum: Modern Maden Felaketleri

Endüstriyel Madencilikte Felaketlerin Önlenememesi: Karar Vericilerin Sorumluluğu, Hakikat Krizi ve İşçilerin Sessiz Çığlıkları Üzerine Bir İnceleme

Altına Hücum: Modern Maden Felaketleri

Sorumlular Kimler?

En başta karar vericiler var. Peki, bu kararları kim veriyor? Siyasetçiler mi? Belki de sorun, onların tek başlarına karar aldıklarını düşünmekte yatıyor. Kamusal niteliklerinin varlığına inanıyoruz, ancak belki de bu sadece bir yanılsama.

İşçilerin Yaşadığı Felaket

Kendimizi siyanürlü toprağın altında kalan işçilerin yerine koyuyoruz, yaşadıklarını ve başlarına gelenleri hissetmeye çalışıyoruz. Ancak onların sesleri yok. Ne kadar çırpınsalar da, izleyiciler için gerçeğe yaklaşmak, tanıklık etmek imkansız. Hakikat cisimleşmediği sürece görmezden geliniyor, cisimleştiğinde ise üzeri örtülüyor ve bu süreç nasıl kurgulandığını gizliyor.

Felaket gözümüzün önünde, apaçık duruyor. Sadece durmakla kalmıyor, önceden işaretler gönderiyor, uyarıyor, gerçekleşmeyi bekliyor. İşçiler, liçleme sahasında çatlaklar oluştuğunu görüyorlar, olası bir heyelanı yetkililere bildiriyorlar, hatta vali de bu durumu doğruluyor. Ancak hiçbir önlem alınmıyor, aksine dinamitler patlatılıyor ve facia gerçekleşiyor. Bu felaketin sorumluları, görevlerini yerine getirmeyen failler olarak karşımızda duruyor. Kendimizi onların yerine koydukça, hissetmeye çalıştıkça öfkemiz daha da artıyor. Onların sesi, dili yok ve bu nedenle hakikate tanıklık etmeleri imkansız.

Altına Hücum: Modern Maden Felaketleri

"Altına hücum" gibi başlıklar taşıyan western filmlerindeki gibi bir gölet ya da dere kenarında elle yapılan bir arama söz konusu değil. Geleneksel üretim biçiminde risk bilgisi kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Ancak endüstriyel üretimde bu bilgi, uygulamayı konu alan pratikler, planlar ve projelerle farklı bir düzlemde üretiliyor.

Faciadan Önce: Önlemler Alınmadı

Faciadan önce çatlaklar ve küçük çaplı kaymalar görülmesine rağmen, dik yamaca biriktirilen devasa siyanürlü toprağın risk oluşturduğu fark edilmedi. Bu, tıpkı depreme dayanıklı olmayan binaların kullanılmaya devam edilmesi gibi bir durum. Önceden işaretler ortaya çıkmasına rağmen, hakikat henüz cisimleşmediği sürece göz ardı edildi.

İşçiler defalarca uyarmasına rağmen dikkate alınmadı, sonunda facia gerçekleşti. Tecrübeli bir işçi, liçleme alanının boşaltılması gerektiğini, ancak çalışmaya devam edildiğini söyledi. Buranın çökme ihtimalinin bilindiği ama ciddiye alınmadığını vurguladı.

Liçleme Nedir?

Liçleme, kıymetli metalleri kazanmak için sıvı kimyasalların kullanıldığı bir işlemdir. Cevher içeren toprak bir yere yığılır, içine kimyasallar karıştırılır ve bu kimyasalların metali eritip toprağın içinden süzülmesi beklenir. Endüstriyel altın madenleri, büyük miktarlarda toprağın içinden birkaç gram cevher çıkarmaya dayanır. Bu tür madenler çoğunlukla coğrafyayı değiştiren büyük işletmelerdir ve bu yüzden Avrupa’da bu tür işletmeler artık kurulmamaktadır.

Ancak bağımsız bilim insanlarının bulunmadığı veya baskılandığı yerlerde bu tür madenler daha kolay kuruluyor. Çoğu zaman uluslararası sermaye failler arasında sayılıyor, ancak kamu izinlerinin neden bu kadar kolay verildiği sorgulanmıyor.

Hakikat Krizi

Hakikat, cisimleşmediği sürece görmezden geliniyor, cisimleştiğinde ise üzeri örtülüyor. Bu durum, hakikatin nasıl kurgulandığını gizliyor. Felaketin cisimleştiği an ise kesin bir gerçeklik ortaya çıkıyor, fakat bu gerçeklik yine de bir sis perdesi ile örtülüyor. Oligarşik yapılar, siyasetin karanlık düğüm noktalarını oluşturuyor ve bu ilişkilerle kamunun hakikati görmesi engelleniyor. Bu yüzden felaketler ve krizler, işaretleri görülmesine rağmen müdahale edilmeyen olaylar olarak kalıyor.

Sonuç olarak, yaşanan felaketler bir hakikat krizinin ötesine geçemiyor ve bu krizin tanıkları, gerçekliğe tam anlamıyla tanıklık etme imkanından mahrum bırakılıyor.