Arap Kültüründe Kız Çocuklarına İsim Yerine Numara Verilmesi
Arap toplumlarında, özellikle İslam öncesi dönemde, kız çocukları erkeklerle aynı değerde görülmezdi. Kız çocuklarının insandan sayılmadığı, onların birer yük olarak kabul edildiği bir dönemdi. Bu nedenle kız çocuklarına isim verilmez, numaralar takılırdı.

Rabia: Arap Kültüründe Bir İsimden Fazlası
Rabia ismi, Türk toplumunda yaygın olarak kullanılan ve birçok kişi tarafından mübarek ve dini bir anlam taşıdığı düşünülen bir isimdir. Ancak bu ismin kökeni ve Arap kültüründeki gerçek anlamı derin ve düşündürücü bir tarihsel bağlama sahiptir. Rabia, Arapça'da "dördüncü" demektir. Bu, öyle sanıldığı gibi kutsal bir isim olmayıp, Arap toplumunun kadına bakış açısındaki derin ayrımcılığı yansıtan bir kültürel uygulamanın ürünüdür.
Arap Kültüründe Kız Çocuklarına Verilen Numara
Arap toplumlarında, özellikle İslam öncesi dönemde, kız çocukları erkeklerle aynı değerde görülmezdi. Kız çocuklarının insandan sayılmadığı, onların birer yük olarak kabul edildiği bir dönemdi. Bu nedenle kız çocuklarına isim verilmez, numaralar takılırdı. Erkek çocuklar aileyi devam ettiren, toplumsal statü kazandıran bireyler olarak görülürken, kız çocukları aileye yük ve hatta utanç kaynağı olarak değerlendirilirdi.
Vahide: "Birinci" demekti, ilk doğan kız çocuklarına verilen bir numaraydı.
Saniye: "İkinci" anlamına gelir ve ikinci doğan kız çocukları için kullanılırdı.
Selase ve Bite: "Üçüncü" anlamına gelirdi, üçüncü kız çocuğuna verilen numaralardı.
Rabia: "Dördüncü" anlamındadır, dördüncü kız çocuğuna verilen isim değil, bir numaraydı.
Arap toplumunda bu şekilde kız çocuklarına isim verilmemesi, onların insandan sayılmamasının bir yansımasıydı. Kızlar, birer birey olarak kabul edilmiyor, onların birer "sayı" ile ifade edilmesi yeterli görülüyordu. Bu yaklaşım, kız çocuklarına ve genel olarak kadınlara karşı ciddi bir ayrımcılığı yansıtmaktadır.
Kız Çocuklarının Diri Diri Gömülmesi
Arap toplumunda kız çocuklarına yönelik bu olumsuz bakış açısı, yalnızca isim vermemekle sınırlı kalmazdı. Tarihsel kaynaklara göre, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi gibi korkunç bir uygulama da bu dönemde yaygındı. Bu uygulamanın temel sebeplerinden biri, Arap toplumunun önde gelen kişileri ve zenginleri tarafından kız çocuklarının cinsel ve ekonomik sömürüye maruz kalma korkusuydu.
Arap egemenleri, tefecilik ve fahiş faizle borç verdikleri kişilerin borçlarını ödeyemediklerinde kızlarına veya karılarına el koyarak onları köle pazarlarında satarlardı. Bu ahlaksız ve insafsız uygulamaya karşılık, bazı aileler kız çocuklarını bu acımasız kaderden korumak amacıyla doğar doğmaz diri diri gömerlerdi. Bu korkunç uygulama, Arap toplumunun kadınlara olan bakış açısının ne kadar zalim ve insanlık dışı olduğunu açıkça göstermektedir.
Türk Toplumunda Kadına Verilen Değer
Arap toplumundaki bu cinsiyet ayrımcılığı ve insanlık dışı uygulamalar, Türk toplumunun kadına bakış açısıyla keskin bir tezat oluşturur. Eski Türk toplumunda kız çocukları ve kadınlar büyük bir saygı görür, toplumun önemli bir parçası olarak kabul edilirdi. Türkler, tek tanrılı bir inanca sahip oldukları gibi, kadın haklarına da büyük önem veren bir toplumsal yapıya sahiptiler.
Türk kültüründe kadının yeri yalnızca bir anne veya eş olarak sınırlı değildi. Kadınlar aynı zamanda savaşçı, lider ve toplumun yöneticileri olabiliyordu. Tarihsel kayıtlarda Türk kadınlarının komutanlık yaptığı, savaşlara katıldığı ve toplumu yöneten önemli figürler olduğu bilinir. Kadın, Türk toplumunda her zaman el üstünde tutulmuş, saygı görmüştür.
Eski Türk toplumunda "namus" kelimesi yoktu çünkü namussuzluk nedir bilinmezdi. Kadınlara yönelik şiddet, aşağılama veya ayrımcılık eski Türk toplumunda yer bulmazdı. Türk geleneğinde kadın, sadece bir birey değil, aynı zamanda bir "han" olarak görülürdü. Hanım kelimesi de buradan gelir; kadın, evin yöneticisi, ailesinin en önemli unsuru olarak kabul edilirdi. Cengiz Han’ın eşi hakkında söylediği "Ben sizin han'ınızım, bu da benim han'ım" sözü, Türk kültüründe kadının statüsünü özetler niteliktedir.
Arap Kültürü ve Türk Kültürü Arasındaki Fark
Türk toplumundaki bu kadın merkezli bakış açısı, Arap kültürüyle tanıştıktan sonra değişime uğramaya başlamıştır. Arap kültürü, özellikle İslamiyet'in yayılmasıyla birlikte Türkler üzerinde de etkili olmuş ve kadına yönelik olumsuz bakış açısı Türk toplumunda da yer yer görülmeye başlamıştır. Kadına şiddet ve kadının toplumdaki statüsünün düşürülmesi, Arap kültürünün etkisiyle Türk toplumunda yaygınlaşmıştır.
Ancak eski Türk kültüründe kadının statüsü her zaman yüksek olmuş, kadınlar toplumun vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilmiştir. Türkler, kadına yönelik bu olumlu bakış açılarıyla, Arap kültüründeki kadın düşmanlığına karşı güçlü bir zıtlık sergilemişlerdir.
Sonuç
Rabia ismi, Türk toplumunda kutsal ve dini bir anlam taşıdığı sanılan, ancak Arap kültüründe kız çocuklarına verilen bir numaradan ibaret olan bir kavramdır. Bu, Arap toplumunun kadına yönelik tarihsel bakış açısının bir yansımasıdır. Kız çocuklarının isimlerle değil, sayılarla ifade edilmesi ve hatta diri diri toprağa gömülmesi, Arap toplumunun kadına verdiği değersizliği açıkça göstermektedir. Buna karşılık, Türk toplumunda kadının her zaman önemli bir yeri olmuş, kadınlar saygı ve sevgiyle karşılanmıştır.
Kadının toplumsal statüsünün korunması, ona saygı gösterilmesi ve haklarının savunulması, bir toplumun medeniyet seviyesini belirleyen en önemli göstergelerden biridir. Arap kültüründeki kadına yönelik bu ayrımcı uygulamalar, tarih boyunca eleştirilmiş ve insanlık dışı olarak kabul edilmiştir. Türk kültürü ise kadına verdiği değerle, çağdaş ve ilerici bir toplumun örneğini sunmaktadır.