Türk Kültürel Hafızasında Çevre Algısı ve Atasözleri

Türk kültürü, tarih boyunca doğa ve çevre ile derin bir ilişki kurmuştur. Yerleşik hayata geçmeden önce göçebe yaşam tarzı benimseyen Türkler, iklim ve coğrafyaya bağlı olarak hayvancılık yapmış, et ve süt ağırlıklı beslenmişlerdir.

Türk Kültürel Hafızasında Çevre Algısı ve Atasözleri

Bu yaşam tarzı, onların mitolojilerini doğadan ilham alarak şekillendirmelerine ve çevreye dair duyarlılıklarını belirlemelerine neden olmuştur. En yüce totem hayvanı olarak Kurt (börü) kabul edilirken, gruplarını tasnif etmek için yırtıcı kuşlar sembol olarak kullanılmıştır. Tanrıların ise ağaçlarda ya da gökte yaşadığına inanılmıştır. Bu kültürel özellikler, farklı coğrafyalarda yaşayan Türk boylarının bile ortak bir çevre algısı geliştirmelerine neden olmuştur.

Türk kültüründe çevre algısı, göçebe dönemden bu yana atasözleri ve yerleşik dönemdeki mimari ögelerle şekillenmiştir. Atasözleri, çevresel ve iklimsel koşulların önemini vurgulayan bilgelik sözleridir. Örneğin, "Kışta kar olmasa ilkbaharda yağmur olmasa aç kalırsın" ve "Damlaya damlaya göl olur hiç damlamazsa çöl olur" gibi atasözleri, mevsimlerin düzeni ve su kaynaklarının korunması hakkında bilgi verir. Diğer örnekler ise doğanın ve suyun önemine dikkat çeker; "Ağacın verdiğini komşun vermez" ve "Damla sudan dal göverir" gibi atasözleri, doğaya ve su tasarrufuna olan saygıyı ifade eder. "Doğa hiçbir şeyi boşuna yapmaz" atasözü ise doğal dengenin korunmasının önemini vurgular.

Türk kültüründe çevre bilinci, köklü bir geçmişe sahiptir. Kırgızistan ve Türkiye'de kullanılan atasözleri, Türk topluluklarının çevreye duyarlılığının, mitolojilerinde ve folklorlarında olduğu gibi, sözlü kültürlerinde de yaşatıldığını gösterir. Doğanın çeşitli parçalarının ruhuna inanıldığı için, doğaya olan saygı ve hassasiyet, bir sorumluluk haline gelmiştir. Türk inancında doğa kuvvetlerine olan iman, en önemli iman şartlarından biri olarak kabul edilmiştir.

Değerler Eğitimi ve Yurttaş-Çevre İlişkisi

II. Meşrutiyet döneminden itibaren Türk aydınları, ideal bir yurttaşın çevresini sevmesi ve koruması gerektiğini vurgulamışlardır. 1926'dan itibaren ilkokul öğrencilerine "Tabiat Bilgisi" dersleri verilerek, doğa sevgisinin ve çevre bilincinin küçük yaşlarda kazandırılması hedeflenmiştir. Doğa, hem dünyanın hem de vatanın bir parçası olarak görülmüş, bu nedenle doğa sevgisi, şehir ve vatan sevgisinin temelini oluşturmuştur. 1968 İlkokul Programı da öğrencilere tabii anıtları koruma, ormanları geliştirme ve hayvanları sevme konularında sorumluluk yüklemiştir.

Çağdaş Çevrecilik Sorunları ve Türkçülük

Küresel iklim değişikliği, günümüzün en büyük çevre sorunlarından biridir. Bu sorunun çözümü için çoğu ekolojik hareketin ve Türkçülük hareketinin etkili ve disiplinli bir çevrecilik programı oluşturamadığı görülmektedir. Türkçülük, çevre bilincinden yoksun, yüzeysel tepkiler yerine somut çözümler sunan bir yaklaşımı benimsemelidir. Emperyalist ülkeler, çevre tahribatını asgariye indirmek için çeşitli düzenlemeler yaparken, bizler de ağaç dikme, ormanları koruma, plastik geri dönüşümünü teşvik etme ve su kaynaklarını koruma gibi çevreci eylemlerle bu sorunun üstesinden gelmeliyiz. Türkçülüğün sivil toplum ayağı olarak çevre bilincimizi geliştirip, doğal kaynaklarımızı koruma sorumluluğunu üstlenmeliyiz.

Kaynaklar:

  1. Kamile Gülüm, “Doğa Üzerine Söylenmiş Türk Dünyası Ortak Atasözlerinin Coğrafi Analizi (Kıgızistan – Türkiye Örneği)”, Marmara Coğrafya Dergisi, Cilt 24, s.355
  2. Gülüm, a.g.e., s.355
  3. Gülüm, a.g.e., s.363
  4. Gülüm, a.g.e., s.365
  5. Gülüm, a.g.e., s.365
  6. İbrahim Kafesoğlu, Eski Türk Dini, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1980, s.26
  7. Kafesoğlu, a.g.e., s.42
  8. Füsun Üstel, Makbul Vatandaşın Peşinde, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008, s.253
  9. Üstel, a.g.e., s.130
  10. Üstel, a.g.e., s.142
  11. Üstel, a.g.e., s.166
  12. Üstel, a.g.e., s.256
  13. Hakan Reyhan, “Türkiye’de Sağ Milliyetçi Siyasal Düşünce Geleneğinde Çevre Algılaması”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı. 2, s.873