Aşık Mahzuni Şerif: Devletin Sopasıyla Bilenmiş Bir Halk Ozanı

Aşık Mahzuni Şerif, halk ozanı kimliğiyle devlet baskısına ve işkencelere maruz kalmasına rağmen, inandığı değerlerden vazgeçmedi. Beş yılın üzerinde hapis yatan Mahzuni, gördüğü işkenceler sonucu tırnaklarını kaybetti ancak asla pişman olmadı. Alevi kimliği ve toplumsal yürüyüşlerde yer alması nedeniyle suçlanan Mahzuni, türkülerinde halkın acılarını paylaşarak direnişin sesi olmayı sürdürdü.

Aşık Mahzuni Şerif: Devletin Sopasıyla Bilenmiş Bir Halk Ozanı

- Devlet sanatçısı olmanız teklif edilmedi mi?  

  - Devlet, benim ödülümü sıkıyönetim dönemlerinde tırnaklarımı çekerek verdi! 

Bu sözler, halk ozanı Aşık Mahzuni Şerif’in devletle olan çatışmalı geçmişinin ve direnişinin bir yansımasıdır. Mahzuni, sanatıyla toplumun sesi olurken, devletin baskı mekanizmasının tüm şiddetiyle karşı karşıya kaldı. Onun hayatı, sadece türküler ve şiirlerle değil, acı dolu anılar ve işkencelerle de yazılmış bir destandır.

- Kaç yıl cezaevinde kaldınız?  

  - Peyderpey beş yılın üstünde.  

- Çok işkence gördünüz mü?  

  - Çook. Mesela gördüğüm işkencelerden dolayı on tırnağımın tamamı düştü.  

- Çektiler mi?  

  - Falakalardan, tabanlarıma vurdukları sert cisimlerden hepsi düştü.  

- "Uldu" mu?  

  - Biz ona "uldu" deriz. Çürüdü tırnaklarım, çekmek zorunda kaldılar.

Mahzuni’nin işkenceye dair bu sözleri, o dönemin karanlık yüzünü açığa çıkarmaktadır. Gözü bağlı olarak maruz kaldığı hakaretler, bedenine yapılan işkenceler, ruhunu yaralayan ama pes ettirmeyen devletin sopası, onu daha da bilenmiş bir halk ozanı yaptı.

- Peki daha sonra türkülerinizden etkilenip özür dileyen işkenceciler oldu mu?  

  - Hayır. Aksine, işkenceyi yapanlar özür dilemeleri gerekirken, benim devletten özür dilemem gerektiğini söylediler!  

- Pişmanlık duydunuz mu hiç?  

  - Eğer pişmanlık duysaydım, Aşık Mahzuni Şerif olmazdım.

Aşık Mahzuni, maruz kaldığı baskılara, işkencelere ve dışlanmaya rağmen hiç pişmanlık duymamış bir halk ozanıydı. Onun türküleri, direnişin ve mücadelenin sesi oldu. Halkının acılarını paylaşmayı ve toplumsal gerçeklere dikkat çekmeyi bir ozan sorumluluğu olarak kabul etti. Bu yüzden de sistemin baskıları onu susturamadı; aksine daha da güçlendirdi.

- Ne soruyorlardı size?  

  - En çok Alevilerin hangi örgüte bağlı olduğunu soruyorlardı. Alevi oluşum, suçumu daha çok arttırıyordu. Bir de Deniz Gezmiş'lerin dönemindeki yürüyüşlere sazımla katılmama bozuluyorlardı.  

Mahzuni’nin Alevi kimliği, devletin gözünde onu daha da tehlikeli bir unsur yapıyordu. Ozanın, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mücadelesine sazıyla katılması da onun halkçı duruşunun bir simgesiydi. Ancak bu, ona devletin gözünde daha büyük bir tehdit etiketi kazandırdı.

- Bunca acı, işkence, dışlanma ve korku sizi "uslandırmadı" mı?  

  - Aksine daha da bileyledi. Çünkü eğer gerçekten halk ozanıysanız, yaşadığınız toplumsal gerçeklere dikkat çekmek ve o acıları paylaşmak zorundasınız.

Mahzuni, yaşadığı tüm zulüm ve işkencelere rağmen inandığı değerlerden ve halktan kopmamış, türküleriyle toplumsal yaralara parmak basmaktan vazgeçmemişti. O, halkın sesi, acılarının tercümanıydı. 

Saygıyla Anıyoruz, Aşık Mahzuni Şerif

Aşık Mahzuni Şerif, sadece bir halk ozanı değil, zulme karşı direnişin sembolüdür. Yaşadığı işkencelerle, baskılarla bile dize getirilemeyen bu büyük ozan, türkülerinde halkın acılarını dillendirmeye ve toplumsal gerçekleri dile getirmeye devam etti. Onu saygı ve minnetle anıyoruz.