Osmanlı ve Anunakiler

1845’te Osmanlı topraklarında Layard, Mezopotamya'da binlerce eser keşfetti. Ancak Vali Muhammed Paşa, bunları “put” sayıp yok saydı. Eserler Avrupa’ya kaçırıldı. Cehalet, tarihimizi zayıflattı; ders alınmalı.

Osmanlı ve Anunakiler

AH CEHALET AH!

1845 yılı… Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan günümüz Musul bölgesinde, İngiliz arkeolog Austen Henry Layard, antik Mezopotamya medeniyetlerine dair yaptığı sıkı araştırmalarla tarihe damga vuracak keşiflerin peşindeydi. Kavurucu sıcağın altında süren haftalar sonunda, kadim Nemrut şehrinin kalıntılarına ulaşan Layard ve ekibi, Akat medeniyetinden kalma binlerce tarihi eser ve çivi yazısından oluşan tabletler buldular.

Bu keşifler yalnızca Mezopotamya tarihine değil, tüm insanlık tarihine ışık tuttu. Layard, kazılarını Mezopotamya’nın güneyine doğru genişlettikçe, Sümer, Akat, Babil ve Asur medeniyetlerinin izlerini taşıyan yeni hazineler bulmaya devam etti. Ancak bu keşifler, yalnızca tarih kitaplarını yeniden yazmakla kalmadı; aynı zamanda antik dünyanın en gizemli figürlerini de gündeme getirdi: Anunnakiler.

Anunnakiler ve Kadim Tanrılar

Layard ve diğer arkeologların ortaya çıkardığı rölyefler, kabartmalar ve mühürler, Sümer, Akat, Babil ve Asur medeniyetlerinin Anunnaki adını verdiği göksel varlıklardan bahsediyordu. Bu varlıkların, antik metinlerde insanlığı tasarlayan tanrılar olarak anıldığı biliniyor. Bugün pek çok kişi Anunnakiler hakkında bilgi sahibi; ancak bu figürlerin yalnızca Sümer kültürüne ait olmadığını, Mezopotamya’daki tüm büyük medeniyetlerin onlara kutsiyet atfettiğini hatırlatmak gerekiyor.

Bu kadim uygarlıkların inşa ettiği şehirler ve tanrılarına adadıkları tapınaklar, arkeolojik çalışmaların ana hedefi haline geldi. Layard gibi öncü arkeologların çalışmaları sayesinde, günümüzde insanlık tarihine dair birçok bilinmeyen ortaya çıkarıldı. Ancak bu keşiflerin ve kazıların gerçekleştiği coğrafyanın o dönemde Osmanlı toprağı olduğunu unutmamak gerekiyor. Ne yazık ki, bu topraklarda bulunan eserlerin büyük bir kısmı bugün British Museum gibi Avrupa müzelerinde sergileniyor.

Bir Vali, Bir Felaket: Muhammed Paşa

Bu eserlerin yurt dışına kaçırılmasının ardında yatan acı gerçek ise dönemin Osmanlı idaresinin cehaleti ve ilgisizliği. Layard’ın kazıları sırasında bölgenin valisi olan Muhammed Paşa, bulunan eserleri "eskilerin putları" olarak nitelendirmiş ve bu eserlerin kazılmasına, sergilenmesine hatta varlıklarına dahi karşı çıkmıştır. Arkeologlara çeşitli baskılar yapan Muhammed Paşa, bu tarihi hazineleri yok etme ihtimalini gündeme getirmiştir. Bunun sonucu olarak da, eserlerin pek çoğu, yok edilmekten kurtarılmak amacıyla illegal yollarla Avrupa’ya kaçırılmıştır.

Bu durum, tarih adına büyük bir trajedidir. Osmanlı'nın bağnazlık ve cehaletle bilime sırt çevirdiği bu dönem, aynı zamanda imparatorluğun neden gerilediğini ve yıkıldığını anlamak için önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bilimden, mantıktan ve liyakattan uzaklaşıldığında; dini, devlet işlerine karıştırarak bağnaz bir yönetim anlayışı benimsendiğinde, bir medeniyetin çöküşü kaçınılmaz hale gelir.

Bugün ve Gelecek İçin Dersler

Şu an Avrupa müzelerinde sergilenen ve Osmanlı topraklarından kaçırılmış binlerce tarihi eser, aslında bizim kültürel mirasımızdır. Ancak şunu da sormak gerekiyor: Bu eserler bizde kalsaydı, sonları ne olurdu? Yeterince korunabilirler miydi? Yoksa ilgisizlik ve ihmalkarlıkla tamamen yok mu olurlardı? 

Tarih yalnızca keşiflerden ibaret değildir; onu anlamlandırmak, korumak ve gelecek nesillere aktarmak, bir medeniyetin bilim ve kültüre verdiği değerle doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden geçmişte yapılan hatalardan ders almalı, yalnızca geçmişe değil, bugüne ve geleceğe de sahip çıkmalıyız. 

Unutmayalım: Cehaletin hüküm sürdüğü bir toplumda, tarih yok olur. Ancak bilimin ve aklın ışığında yürüyen bir medeniyet, geçmişini anlamlandırarak geleceğe sağlam adımlarla ilerler. Ah cehalet, ah!