Türkiye'nin İkinci Yüzyılı: Enerji, Tarım ve İklim Hareketleri
Türkiye'nin İkinci Yüzyılında Enerji ve Tarım Politikalarının Gelecekteki Rolü: İklim Hareketleri ve Toplumsal İsyanların Gölgesinde Yeni Bir Yol Arayışı
Bu dönemi tanımlayan temel olgular, iklim hareketleri, sivil itaatsizlikler ve bu hareketlerle ortaya çıkan toplumsal isyanlardır. Türkiye'nin ikinci yüzyılı, enerji ve tarım politikalarının şekillendirdiği bir dönemi işaret ediyor.
Türk.Eco platformundaki ilk yazımda, okuyucularla selamlaşmak istiyorum. Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında Türk.Eco'nun medyaya, düşünce dünyasına ve demokratik tartışma ortamına yenilik ve dinamizm getirmesini umuyorum. Bu yazıda, Türkiye'nin ikinci yüzyılına dair kişisel düşüncelerimi paylaşacak ve bu konudaki genel eğilimleri değerlendireceğim.
Bugün Türkiye'nin ikinci yüzyılında nasıl bir geleceğin bizi beklediğini, bir yurttaş ve gazeteci olarak ne görmek istediğimi tartışmak istiyorum. Bu konuda pek çok kişi görüş belirtti; ben de kendi perspektifimden değerlendirmelerde bulunacağım.
Türkiye'deki toplumsal muhalefet eksikliği, emekçiler, gençler, kadınlar, gazeteciler, bilim insanları ve aydınlar için büyük bir problem oluşturuyor. Entelektüellerin ve aydınların ülkeden dışlanması, yalnızca akademik anlamda değil, ekonomik ve toplumsal düzeyde de önemli sorunlar yaratıyor. Bu durum, toplumsal barışın sağlanmasını da zorlaştırıyor.
Türkiye'nin gelecek yüzyılında, ekonomik ve ekolojik krizlerin derinleştiğini gözlemliyoruz. Temiz hava, su ve toprağın sağlandığı bir Türkiye hedefi, mevcut durumda uzak görünüyor. Ancak bu hedefler ulaşılabilir olmalıydı; gerekli teknoloji ve vizyon mevcuttu.
Mevcut hükümet, "Türkiye Yüzyılı" olarak adlandırdığı dönemde, çevreye zarar veren projelere devam ediyor. Akkuyu Nükleer Santrali, Yusufeli Barajı ve Salda Gölü Koruma Projesi gibi projeler, çevreye olan olumsuz etkilerini gösteriyor. Bu projeler, sadece çevresel değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel açıdan da sorunlar yaratıyor.
Albert Hirschman’ın “zeitgeist” (zamanın ruhu) kavramı, yalnızca zamana uyum sağlamak değil, değişen ritmi ve düşünceleri yakalamak anlamına gelir. Bu çağda, zamanın ruhu, mevcut duruma karşı çıkan ve değişim için mücadele eden bir yaklaşımı ifade eder.
Türkiye'nin ikinci yüzyılında enerji ve tarım politikalarının belirleyici olacağını öngörüyorum. Gazze'deki savaş ve diğer krizlerin enerji merkezli sorunlardan kaynaklandığını görüyoruz. Etkili iklim politikaları uygulanmadıkça, bu tür krizlerin devam etmesi muhtemeldir.
Enerji üretiminin yerelleşmesi ve temiz enerjiye geçiş, Türkiye'nin geleceği için hayati öneme sahiptir. Bu hedefler, mevcut durumda zor görünse de, uzun vadede ülkenin sürdürülebilirliği için gereklidir. Türkiye'nin doğal kaynaklarına etik ve akılcı bir şekilde yaklaşmak, çevresel ve toplumsal sorunların çözümünde kritik bir rol oynayacaktır.
Siyaset bilimci Albert Hirschman’ın teorisi, bireylerin üç temel yol arasında seçim yapabileceğini öne sürer: terk etmek, biat etmek veya itiraz etmek. Türkiye'deki insanlar, ekonomik ve siyasal baskılar altında ya ülkelerini terk eder, mevcut durumu kabul eder ya da itiraz ederler.
Terk etmek, kısıtlanan hak ve özgürlüklerden kaçış anlamına gelir. Biat etmek, mevcut iktidarın sunduğu imtiyazları kabul etmek anlamına gelir. İtiraz etmek ise, bu duruma karşı mücadele etmek ve ses çıkarmaktır.
Toplumun sesini çıkarması ve örgütlenmesi, baskı ve zulme karşı en etkili yol olabilir. Küçük örgütlenmeler, mahalle dernekleri veya dayanışma ağları, bu mücadelenin bir parçası olabilir. Bu tür örgütlenmeler, toplumsal değişimin motoru olabilir.
Sonuç olarak, Türkiye'nin ikinci yüzyılında akıl, bilim, vicdan ve cesaret gereklidir. Bu sesleri çıkarmak ve mücadelenin bir parçası olmak, ülkenin geleceği için hayati öneme sahiptir.
Nail Türkoğlu
Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Başkanı