BAE ile 50 milyar dolarlık anlaşmanın altından Maden Kanunu talanı çıktı
BAE ile 50 milyar dolarlık anlaşmanın altından Maden Kanunu talanı çıktı

Bu kanunla ülkenin doğal kaynakları yenilenebilir enerji bahanesiyle başta BAE olmak üzere şirketlere denetimsiz şekilde peşkeş çekilecek, şirketler imar izinsiz tesis açabilecek, lisanssız üretim yapabilecek...
Meclis’te AKP ve MHP oylarıyla kabul edilen enerji alanında yeni düzenlemeler içeren 16 maddelik Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kanunun çok önemli ve kritik konuları içeren maddeleri var. Kanunun öne çıkan maddelerinin içeriğinin büyük çoğunluğu çevre koruma açısından ciddi endişe kaynağı olurken, kanunun adrese teslim bir nitelik içerdiğini de belirtelim.
Neden böyle diyoruz? Çünkü, bu yasa teklifi tam da Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile geçen yıl imzaladığı Enerji ve Doğal Kaynaklar Alanında Stratejik Ortaklık Çerçeve Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin ardından gelmişti.
Türkiye ve BAE arasında muhtelif alanlarda 13 belgeden oluşan toplam 50,7 milyar dolarlık stratejik ortaklık çerçeve anlaşması imzalandı.
Anlaşma kapsamında, Türkiye ve BAE'nin, deniz üstü rüzgar ve güneş enerjisini de içerecek şekilde, yenilenebilir enerji, yeşil hidrojen, nükleer enerji dahil birçok alanda ortak proje gerçekleştirmesi hedefi belirlendi.
Bu anlaşmanın içeriği iktidar kanadı tarafından Türkiye’nin 2053’e kadar karbon nötr olma ve enerjide dışa bağımlılığı azaltma hedefleri doğrultusunda yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla ağırlık verdiği şeklinde yansıtılsa da, işin aslı pek öyle değil.
Kanunun arka planında Arap sermayesini Türkiye’ye çekerek, onlara zahmetsiz bir bürokratik ortam yaratma çabasının olduğu çok açık.
10 yıl yürürlükte kalacak olan ve “siyasi kapitülasyon” olarak nitelendirilen kanun teklifinin yenilenebilir enerjiyi kapsayan maddeleri mevcut.
Birileri öyle istediği için imar planları yok sayılıyor, tavizler veriliyor, denetim mekanizması ortadan kaldırılıyor, istisnalar yaratılarak Türkiye yenilenebilir enerjide atağa geçiyormuş gibi gösterilmek isteniyor.
İMAR PLANI OLMAYAN ENERJİ SANTRALLERİ GELİYOR
İçme-kullanma suyu temin edilen rezervuarlar ve sulak alanlarla kanun kapsamında kalan kıyı ve sahil şeritleri hariç olmak üzere denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarında imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilecek. Bunun anlamı şu, herhangi bir imar şartına bakılmaksızın her türlü su kaynağının üzerine rüzgar gülleri veya güneş panelleri kondurulabilecek. Diğer yandan, yenilenebilir enerji kaynaklarına devlet tarafından sağlanan alım garantisinin TL olarak belirlenme zorunluluğu kaldırılıyor. Mevcut düzenlemede bu yerli kaynaklar sadece TL üzerinden en düşük teklifi veren firmalara tahsis edilirken, yeni yasayla birlikte, teklifin hangi para cinsinden olacağının yarışma şartnamesiyle belirlenmesinin önü açılıyor. Rüzgar ve güneşten elektrik üreten santral sahiplerine dövizle alım garantisi verilebilecek. Bunlar yenilenebilir enerji alanında verilmesi mümkün kapitülasyonlar ve ayrıcalıklar olarak nitelendiriliyor. Burada en önemli sorulardan bir tane bu maddelerin uygulanması aşamasında Türkiye’nin kazanımı ne olacak? Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimine verilen çok sayıda desteğe ek olarak döviz bazında ödemelerle sermaye gruplarına para aktarılacak. Birileri öyle istediği için imar planları yok sayılıyor, tavizler veriliyor, denetim mekanizması ortadan kaldırılıyor, istisnalar yaratılarak Türkiye yenilenebilir enerjide atağa geçiyormuş gibi gösterilmek isteniyor.Belirlenen alanlarda Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğüne veya sulama birliklerine ait tarımsal sulama amaçlı tesislerin elektrik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla DSİ Genel Müdürlüğü veya müdürlüğün izniyle sulama birlikleri tarafından yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı lisanssız elektrik üretim tesisi kurulabilecek.