Deprem ve Kentsel Adaletsizlik
Deprem, kentsel adaletsizliği derinleştirir; yoksul kesimler dayanıksız binalarda yaşarken, altyapı eksiklikleri felaketi büyütür. Kapitalist kentleşme ve devletin yetersiz müdahaleleri eşitsizlikleri artırır. Çözüm, kentsel adalet ve deprem dayanıklılığı için sosyal politikaların güçlendirilmesidir.
Deprem ve Kentsel Adaletsizlik: Risklerin Sınıfsal Yüzü
Depremler, doğal afetler arasında belki de en yıkıcı olanlardan biridir. Ancak depremler, sadece doğal bir felaket olmaktan öte, kentlerdeki sosyal eşitsizliklerin en açık biçimde ortaya çıktığı durumlardır. Türkiye gibi deprem riski yüksek ülkelerde, depremler yalnızca yer sarsıntısı değil, aynı zamanda kentsel adaletsizliğin bir tezahürü olarak karşımıza çıkar. Bu makalede, depremin etkilerini sınıfsal ve mekânsal eşitsizlikler bağlamında ele alarak, kentsel adaletsizliklerin nasıl derinleştiğini ve bu durumun toplumsal yapıyı nasıl etkilediğini inceleyeceğiz.
1. Kentsel Adaletsizlik Nedir?
Kentsel adaletsizlik, kentsel mekanların ve hizmetlerin dağıtımında ortaya çıkan eşitsizlikleri ifade eder. Bu kavram, özellikle büyük şehirlerde bariz bir şekilde kendini gösterir. Gelir düzeyine, sosyal statüye ve siyasi güç dağılımına göre, kent sakinlerinin yaşam koşulları büyük farklılıklar gösterir. Yoksul mahalleler genellikle altyapı hizmetlerinden yoksun, düşük kaliteli binalara sahipken; varlıklı bölgelerde daha güvenli, deprem dayanıklı binalar ve gelişmiş altyapılar bulunur. Bu durum, doğal afetler karşısında eşitsizliklerin daha da görünür olmasına neden olur.
2. Deprem ve Mekânsal Eşitsizlik
Deprem, her ne kadar doğal bir afet olsa da, etkilediği bölgelerdeki zarar seviyesi mekânsal ve sınıfsal eşitsizliklerle doğru orantılıdır. Deprem anında ve sonrasında en çok etkilenen kesimler, yoksul mahallelerde yaşayanlardır. Bu durum, yoksul mahallelerin depreme dayanaksız yapılarla dolu olmasından ve devletin bu bölgelere yeterli altyapı ve denetim sağlamamasından kaynaklanır. Örneğin, kaçak yapılaşmanın yoğun olduğu bölgelerde, yapı denetimi zayıf kalmakta ve bu binalar depreme karşı büyük risk oluşturmaktadır.
3. Kapitalist Kentleşme ve Konut Sorunu
Kapitalist kentleşme modeli, kentleri sermaye birikiminin aracı olarak görür. Bu süreçte, emekçi sınıfların kentlerdeki yaşam alanları kentsel dönüşüm projeleri ile büyük sermayeye açılırken, yoksul kesimler şehrin çeperlerine itilir. Depreme dayanıklı, güvenli konutlar inşa edilirken, bu yapılar çoğunlukla varlıklı kesimlere sunulur. Yoksullar ise depreme dayanaksız, sağlıksız ve güvenliksiz konutlarda yaşamaya mahkum edilir. Bu durum, deprem gibi felaketler karşısında yoksulların neden en çok zarar gören kesim olduğunu açıklar.
4. Devletin Rolü: Yetersizlik ve Eşitsizlik
Devlet, depreme hazırlık sürecinde ve sonrasında kritik bir rol oynar. Ancak bu rol, çoğu zaman eşitsizlikleri derinleştiren bir yapıya sahiptir. Özellikle neoliberal politikaların etkisiyle, devletin sosyal konut projelerine ayırdığı kaynaklar giderek azalırken, büyük sermaye sahiplerine yönelik teşvikler artar. Deprem sonrası yardım ve kurtarma çalışmaları da genellikle yetersiz kalmakta, yoksul bölgelerde yaşayan insanlar yardım almakta zorlanmaktadır. Deprem gibi kriz anlarında devletin bu yetersizliği, kentsel adaletsizlikleri daha da pekiştirir.
5. Deprem Sonrası Toplumsal Yeniden Yapılanma
Depremler sonrasında toplumlar yeniden yapılanma sürecine girer. Ancak bu süreç, kentsel adaletin sağlanmasında bir fırsat olabilecekken, genellikle sermaye birikiminin hızlandırılması için kullanılır. Özellikle kentsel dönüşüm projeleri, deprem sonrası yeniden inşa sürecinde hız kazanır. Ancak bu projeler, genellikle yoksul kesimlerin yaşadığı bölgelerde uygulanarak bu insanların yerlerinden edilmesine yol açar. Depreme dayanıklı konutlar inşa edilse de bu konutlar genellikle piyasa fiyatlarının çok üzerinde satılır ve yoksul kesimlerin bu konutlara erişimi engellenir.
6. Çözüm: Kentsel Adalet ve Depreme Hazırlık
Kentsel adaletin sağlanabilmesi için öncelikle deprem riski taşıyan bölgelerde yaşayan yoksul kesimlere yönelik politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Yapı denetimlerinin sıkılaştırılması, altyapı hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sosyal konut projelerinin desteklenmesi bu adımlar arasında yer almalıdır. Ayrıca, kentsel dönüşüm projeleri rant odaklı değil, toplumsal fayda gözeten bir anlayışla yürütülmelidir. Devletin, depreme hazırlık ve afet yönetimi süreçlerinde tüm kesimlere eşit hizmet sunması, kentsel adaletsizliği azaltacak en önemli unsurlardan biridir.
Depremler, sadece doğal afetler olarak ele alınamaz. Toplumsal eşitsizliklerin en net şekilde görüldüğü bu felaketler, kentlerdeki sosyal, mekânsal ve sınıfsal adaletsizliklerin derinleşmesine neden olur. Kapitalist kentleşme modeli, yoksulları depremin en yıkıcı etkilerine karşı savunmasız bırakırken, devletin yetersiz müdahaleleri bu durumu daha da kötüleştirir. Depremle başa çıkmanın ve toplumsal dayanıklılığı artırmanın yolu, kentsel adaleti sağlamak, yoksul kesimlerin güvenli ve sağlıklı yaşam koşullarına erişimini temin etmektir. Kentsel dönüşüm, sosyal konut politikaları ve afet yönetimi bu sürecin temel bileşenleri olmalıdır.