TURGUT ÖZAL ve MALATYALI HAYAT KADINI KEZBAN'IN HİKAYESİ - 1955

Bu hikâye Malatya’da geçti. Bu, bir tercüman eşliğinde eğlenmek için geneleve gelen iki Amerikalı asker ile genelevde çalışan hayat kadını Kezban’ın hikayesidir!...

TURGUT ÖZAL ve MALATYALI HAYAT KADINI KEZBAN'IN HİKAYESİ - 1955

Ah Kezban ah, eli öpülesi Kezban !!! Belki de şimdi yaşamıyorsun. 

Keşke yaşasaydın da görseydin, gerçek orospunun kim olduğunu ... 

Adnan Menderes’in Türkiye’yi "Küçük Amerika" yapmaya çalıştığı günlerde, yani 1955-1960 lı yıllarda yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesidir…

Malatya’nın canlı sokaklarından biri de, genelev sokağıdır…

O gün Malatya'da gündüz Cumhuriyet Bayramı kutlanmıştı.. 

Gece saat 12 ye yaklaştığı sırada içeriye ağızlarında pipolar olan, sarı saçlı, uzun boylu iki kişi ile beraber şık giyinmiş şişman kısa boylu bir adam girdi...

Bu iki yabancı, ‘Uzman’ sıfatıyla bir dost memleketten getirilmişlerdi… 

Bir yıldır yakındaki 15.000 nüfuslu bir Anadolu kasabasında yaşıyorlardı. Kasabada bir GENEL EV yoktu, ve Coniler o saatte bir KADIN istemişlerdi...

Kaymakam kasabada öyle bir yer olmadığını söyledi, eğer arzu ederlerse, falanca yerdeki ‘Türk Pavyon’una gitmelerini tavsiye etmişti Conilere… 

Bunun üzerine iki genç, tercümanlarını da yanlarına alarak önce Malatya’ya, sonra da faytoncunun rehberliğinde buraya gelmişlerdi…

Yani Malatya Genelevi’ne...

İlk dakikalarda yadırgadıkları bu yer, aradan biraz zaman geçince, biraz alkol içince, hoşlarına gitmişti. akşamdan beri 25 müşteri savmış olan Kezban, gramofona oynak bir plâk koymuş, kırmızı mayosunun içinde dans ediyor, dönüp duruyordu...

Yabancı askerler Kezban’ı seyretmeye başladılar. Sonunda Kezban’ı işaret ederek, tercümanlarına bir şeyler dediler…

Tercüman Çaça kadın’a :

-Mösyöler bu dans eden bayanı istiyor !... dedi

Tercümanı duyan Kezban, adamlara şöyle bir baktı... ve sonra 

- Müthiş yorgunum anne ,mazur görsünler!... dedi. 

Cevap abd li askerlere tercüme edilince, yabancılardan uzun boylusu sertleşen sesi ile :

- Ne demek?! ... diye seslendi...

- Böyle yerlerde müşteri reddedilmez !... dedi ve diklendi…

Kezban hiddetlenerek :

- Yorgunum efendim!... Laftan anlamaz mısınız siz ? ! ...

Tercüman:

- Bu mösyölerin kim olduğunu bilmiyorsun galiba? ! ... Hem, bir orospu müşterisinin arzusunu yerine getirmeye mecburdur !...

Kezban:

- Ben orospuyum ama, bu mösyöler kim olursa olsunlar, arzularını yerine getirmeyeceğim !... 

Mekanda çalışan diğer kadınlar, şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı. Kezban’ı o güne kadar hep para canlısı bir insan olarak düşünmüşlerdi...

Tercüman yediği hakareti hazmedememişti :

- Senin gibilerinin hakkından polis gelir !... dedi hiddetli bir şekilde.

- Buyrun efendim, polis iki adımlık yerde !...

Şişman tercüman hışımla dışarı çıktı. Biraz sonra yaşlıca bir polisle içeri girdi… 

Ecnebilere karşı daima nazik olmayı, onlara kolaylık göstermeyi vazifesinin mühim bir düsturu sayan polis, 

Kezban’a:

- Mösyöler seni çiftetelli oynarken bulmuşlar… Demek ki yorgunluk bahane!… Şu halde sebep ne Kezban?! ...

- Sadece istemiyorum ! ...

- Fakat, vazifeni unutuyorsun. Sonra senin için fena olur !...

Genelevin dilberi Kezban, bunu duyunca, âdeta deliye döndü :

- Bana hiç bir şey olmaz, polis bey !...

- Ben gavurlara orospuluk yapmam polis bey !... 

- Beni nihayet buradan başka bir yere sürebilirsiniz !... 

- Fakat sürüleceğim yer gene Türk ili değil mi ?! ...

Herkes susuyor, iki yabancı asker olanlara alık alık bakıyordu… 

Kezban ise yumruklarını sallayarak hiddetle söyleniyordu :

- Ben gavur orospusu değilim, polis bey !...

- Ben Türk orospusuyum !... Anladınız mı?...

Diğer kadınlar bunları duyunca, başlarını önlerine eğmişlerdi… 

Yaşlı polis ise gözlerindeki ıslaklığı göstermemek için, ağır ağır bahçeye çıkarken, Kezban hâlâ bağırıyordu :

- Ben gavurun altına yatmam, polis bey !...

- Ben Türklerin orospusuyum !...

- Gavurun değil !...

Bu anlatılanlar, kaderin sillesini yemiş vesikalı Kezban’ın ; cılız öpülesi elleriyle; ülkemizi işgal eden gâvurlara attığı gerçek, içten gelen sert tokatın ve cesur duruşunu hikâyesidir… 

(Burada yaşanan bu sosyolojik olguyu çok dikkatli analiz etmek gerekir dostlarım ...)

İşte böyleee … 

Bir kaç dolar daha fazla para kazanabilmek için, yabancıların önünde eğilen, el pençe divan duran, bütün ahlaksız politikacılarımıza, bütün iki yüzlü, çıkarcı iş adamlarımıza, bir ders olsun... 

Devlet dairelerinde işi yokuşa süren, hediye, bahşiş, rüşvet bekleyen bütün ahlaksız bürokratlarımıza…

Satılmış, devşirilmiş, maddi çıkarlar sağlanmış ve hesaplarına yüklü miktarlarda paralar yatırıldığı zaman gazetedeki köşelerinde, okyanus ötesindeki sahiplerinin ağzından yalan, yanlış, taraflı yazılar yazan, para karşılığında taraflı yanıltıcı haberler üreten, bütün satılmış medya mensuplarına ders olsun…

Ve “keşke İngilizlerin idaresinde olsaydık. ” diyebilen o çok namuslu ( !!! ) hanım kızlarımıza…

Velhâsıl, kadın – erkek bütün vesikasız orospularımıza ithaf olunur ..!!!

Ve o şişman tercümanın adı neydi? Biliyor musunuz?...

O şişman, kısa boylu tercüman Turgut ÖZAL'dı !!! ... ''

''Bu yazıda kullanılan orospu ifadesinden dolayı bütün seks emekçilerinin affına sığınıyoruz...''

Yazan;

Doç. Dr. Mehmet KAYA

Ondokuz Mayıs Üniversitesi 

Veterinerlik Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim dalı