Yunanistan’da Türklerin Eğitim, Din ve Etnik Kimlik Sorunları
Yunanistan, tarihsel olarak çok çeşitli etnik ve dini gruplara ev sahipliği yapmış bir ülkedir. Ancak, özellikle adalar üzerinde yaşayan Türk toplulukları, çeşitli baskı ve kısıtlamalarla karşı karşıya kalmaktadır.
Yunanistan, tarihsel olarak birçok etnik ve dini gruba ev sahipliği yapmış bir ülkedir. Ancak, bu çeşitlilik içinde Türk azınlığı, eğitim, din ve etnik kimlik konularında ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır. Batı Trakya bölgesinde yaşayan yaklaşık 150 bin Türk, Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış haklarına rağmen, Yunan hükümetinin uygulamaları nedeniyle birçok hak ihlali yaşamaktadır. Bu durum, Türk azınlığının yıllardır süregelen bir mücadelenin parçası olarak ortaya çıkmakta ve son dönemde artan baskılarla daha da derinleşmektedir.
Etnik Kimliğin İnkârı
Yunan hükümeti, Batı Trakya'daki Türk azınlığını yalnızca dini bir grup olarak tanımlamakta ve bu nedenle etnik kimliklerini inkâr etmektedir. Lozan Antlaşması'nda geçen “Yunanistan’daki Müslüman azınlık” ifadesi, Türk kimliğinin tanınmasının önünde bir engel olarak kullanılmaktadır. 1950’lerde "Türk azınlığı" teriminin resmi olarak kullanıldığı dönemde, Türk toplumu kendi kimliklerini ifade etme ve koruma konusunda daha fazla özgürlüğe sahipti. Ancak, 1967 yılında askeri cunta döneminde "Türk" kelimesini içeren derneklerin yasaklanması, etnik kimliğin ifade edilmesini zorlaştırmıştır.
Toplumsal Korku ve Asimilasyon
Yunanistan'daki Türk toplulukları, kimliklerini koruma konusunda ciddi zorluklarla karşılaşmaktadır. Toplumsal korku ve sindirme politikalarının etkisi, bireylerin kendi etnik kökenlerini ifade etmelerini zorlaştırmakta ve Türk kimliğini benimseme konusunda bir çekingenlik yaratmaktadır. Genç nesiller, dil ve kültürel miraslarına dair kısıtlamalar nedeniyle asimilasyon sürecine maruz kalmaktadır. Yunan hükümetinin, Türklerin ana dillerini öğrenme hakkını kısıtlaması, bu toplulukların kültürel kimliğini tehdit eden önemli bir unsur haline gelmiştir.
Eğitim Sorunları
Eğitim, Yunanistan’daki Türk azınlığının en önemli sorunlarından biridir. 1951’de imzalanan Türk-Yunan eğitim anlaşması çerçevesinde, Türkçe-Yunanca çift dilli okullar açılması öngörülmüştür. Ancak, bu okulların sayısı yetersizdir ve eğitim kalitesi sıkça eleştirilmektedir. Özellikle anaokulu düzeyinde Türkçe eğitim veren okulların açılmaması, Türk çocuklarının kültürel kimliklerini öğrenme haklarını kısıtlamaktadır.
Gümülcine ve İskeçe’deki azınlık okulları, öğrenci sayısının yetersizliği nedeniyle sık sık kapatılma tehdidi altındadır. Eğitim Bakanlığı, yaz aylarında bu okulların kapatılması kararlarını gündeme getirmekte, bu durum azınlık topluluklarının eğitim hakkını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Mevcut okulların bakım ve restorasyon ihtiyaçları da göz ardı edilmektedir. Bu eşitsizlik, Türk öğrencilerin kendi dillerinde eğitim alma haklarını ihlal etmekte ve gelecekteki nesillerin kültürel köklerinden kopmasına yol açmaktadır.
Din İşlerine Müdahale
Yunan hükümeti, Batı Trakya’daki Türk Müslümanlarının din işlerine de müdahale etmektedir. 1913’te imzalanan Atina Antlaşması, Müslümanların müftü seçimlerini düzenlemekteydi. Ancak, 1991’de Yunan hükümeti bu antlaşmayı feshederek müftüleri kendisi atamaya başladı. Bu durum, Türk Müslüman topluluğunun kendi dini liderlerini seçme hakkını kısıtlamakta ve dini pratiklerini yürütme yetkilerini elinden almaktadır.
Devletin atadığı müftüler, Müslüman topluluğun aile ve miras gibi konularda karar verme yetkisine sahipken, bu müftülerin topluluk tarafından kabul edilmemesi, dini özgürlüklerin daha da kısıtlanmasına yol açmaktadır. Müslümanlar, kendi seçtikleri müftüleri tanımakta ısrar etseler de, bu durum Yunan hükümeti tarafından görmezden gelinmektedir.
Müftülerin Yetkilerinin Kısıtlanması
Haziran 2023’te yayımlanan yeni bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile, Yunan hükümeti müftülerin özerkliğini daha da kısıtlamıştır. Müslüman topluluğu, bu kararnamenin müftülükleri kontrol altında tutma amacı güttüğünü düşünmektedir. Bu tür müdahaleler, din özgürlüğünü ciddi şekilde tehdit etmekte ve Türk Müslümanlarının kendi inançlarını yaşama özgürlüğünü zayıflatmaktadır.
Oniki Adalar’daki Durum
Ege Denizi’ndeki Rodos ve İstanköy adaları, Lozan Anlaşması gereği İtalyan egemenliğinde olduğu için Yunanistan bu adalarda yaşayan Türkleri azınlık olarak tanımamaktadır. Burada yaşayan yaklaşık 6 bin Türk, eğitim ve dini haklar gibi birçok haktan yoksun kalmakta ve asimilasyon politikalarına maruz kalmaktadır. Batı Trakya’daki gibi, adalardaki vakıf malları da Yunan hükümeti tarafından atanan yönetim kurulları tarafından yönetilmekte, bu durum azınlık topluluğunun ekonomik haklarını tehdit etmektedir.
Örneğin, Kos İslam Vakfı’na ait 34 dönümlük bir arazi, Kos Vakıf Malları İdaresi tarafından 181 bin avroya bir turizm şirketine satılmıştır. Oysa, bu arazi daha önce açık artırmayla 350 bin avro teklif edilmesine rağmen satılmamıştır. Bu tür uygulamalar, azınlık topluluğunun kültürel ve ekonomik varlığını tehdit eden ciddi bir sorun oluşturmaktadır.
Vatandaşlık Sorunları
Batı Trakya ve Oniki Adalar’daki Türklerin bir kısmı, 1955-1998 yılları arasında Yunan vatandaşlığından çıkarılmıştır. Yunan vatandaşlık kanunun 19. maddesi, yalnızca Yunan etnik kimliğine sahip olmayan ve yurt dışına çıkan Yunan vatandaşlarına uygulanmaktadır. Bu madde, 1998’de kaldırılmış olmasına rağmen, daha önce vatandaşlıktan çıkarılanların geri dönme talepleri Yunan hükümeti tarafından reddedilmektedir. Bu durum, vatandaşlık hakkını kaybeden bireylerin kimliklerini ve topluluklarını yeniden inşa etme süreçlerini zorlaştırmaktadır.
Demokratik Temsil Sorunları
Yunanistan’daki Türk azınlığın demokratik temsil hakkı da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. 1993’teki seçimlerde, siyasi partilere ve bağımsız adaylara yönelik yüzde 3'lük seçim barajı belirlenmiştir. Bu karar, Batı Trakya’dan bağımsız Türk milletvekili seçilmesini engellemek amacıyla alınmış ve hala yürürlükte tutulmaktadır. Bu baraj, Türk azınlık kesimlerinden bağımsız milletvekillerinin parlamentoya girmesini zorlaştırmakta ve Türk topluluğunun siyasi alanda sesini duyurmasını engellemektedir.
İbadet Hakkındaki Kısıtlamalar
Yunanistan, en kalabalık şehirleri olan Atina ve Selanik’te faal bir caminin olmamasıyla dikkat çekmektedir. Oysa Atina’da, çeşitli milletlerden birçok Müslüman yaşamaktadır. Atina’da inşaatı süren bir cami bulunmasına rağmen, bu cami Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. İbadet edilecek uygun mekanların eksikliği, dini pratiklerin yerine getirilmesini imkânsız hale getirmekte ve bu da topluluğun dini kimliğini zayıflatmaktadır.
Toplumda Korku ve Sindirme
Yunanistan’daki Türk toplulukları, özellikle kamuya açık alanlarda ve sosyal medyada görüşlerini ifade ederken büyük bir korku yaşamaktadır. Bu korku, toplumda sindirme politikalarının etkisiyle güçlenmektedir. Türklere yönelik ayrımcı uygulamalar, bu grupların sosyal hayat içinde daha görünmez hale gelmesine yol açmakta ve toplumsal ilişkilerin zayıflamasına neden olmaktadır. Bu durum, bireylerin kimliklerini açıkça ifade etmelerini zorlaştırmakta ve sosyal dayanışmayı zayıflatmaktadır.
Sonuç
Yunanistan’daki Türk azınlığının milli ve dini özgürlüklerini kullanma konusundaki sorunları, eğitim, din, etnik kimlik ve vatandaşlık hakları açısından derin bir endişe kaynağıdır. İbadet haklarının kısıtlanması, kimliklerinin zayıflaması ve kültürel miraslarının yok olma tehlikesi, bu toplulukların geleceği için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Yunan hükümetinin bu konularda gerekli adımları atması, insan hakları açısından ve bölgedeki etnik ve dini çeşitliliğin korunması açısından son derece önemlidir.
Uluslararası toplumun bu meseleye dikkat çekmesi ve destek vermesi, Türk topluluklarının haklarının savunulması ve korunması adına kritik bir rol oynamaktadır. Türk azınlığının sorunlarına yönelik daha fazla farkındalık yaratılması, eğitim, din ve kimlik konularında daha kapsayıcı politikaların geliştirilmesi, azınlık haklarının tanınması ve korunması adına büyük bir gereklilik haline gelmektedir.
Nail TÜRKOĞLU
Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Başkanı