“Biz Bu Haltı Neden Yedik?”

Bir zamanlar iki insan vardı. Birbirlerine denk düşmüşlerdi bir vakit; ne tesadüfen ne de tamamen isteyerek. Birbirlerine benziyorlardı; birinin eksik olduğu yerde diğerinin fazlası vardı. Biri daha çok severdi, diğeri daha çok susardı. Biri güvenir, öteki sınardı. Yolları kesişti, bir zaman beraber yürüdüler, hatta yürüdüklerine inandılar. Ama bir gün, bir yol ayrımına geldiler. Ayrıldılar.

“Biz Bu Haltı Neden Yedik?”

Bir zamanlar iki insan vardı. Birbirlerine denk düşmüşlerdi bir vakit; ne tesadüfen ne de tamamen isteyerek. Birbirlerine benziyorlardı; birinin eksik olduğu yerde diğerinin fazlası vardı. Biri daha çok severdi, diğeri daha çok susardı. Biri güvenir, öteki sınardı. Yolları kesişti, bir zaman beraber yürüdüler, hatta yürüdüklerine inandılar. Ama bir gün, bir yol ayrımına geldiler. Ayrıldılar.

Yıllar geçti. Her biri ayrı yollarda yürüdü, bazen koştular, bazen yere kapaklandılar. Kalpte kalan boşluklar alışkanlıkla değil, zamanla doldu. Ama doldu mu, orası meçhul.

Sonra bir gün, aynı kavşağa geri döndüler. Göz göze geldiler. Geçmişte söylenmeyen her şey, şimdi bakışlarda. “Ne kadar oldu?” demeden anladılar ne kadar yandıklarını. Biri dedi ki: “Gel, yeniden deneyelim. Bu sefer farklı olur.” Diğeri başını salladı. İçten içe korkarak, “Belki de olur,” dedi.

Ama her ikisi de farkında değildi: O ayrılık, o ilk kırılma, o ilk susma, her şeyin başladığı noktada hâlâ vardı. O iz, o yara, o eski acı... Aralarındaki her şey yeniden kesiştiğinde, bir şekilde o eski hal geri geldi. Bir zamanlar yaşadıkları tüm güzellikleri hatırladılar, ama içinde hala kırıklar vardı. Birbirlerinin yaralarını sarmaya çalışırken, tekrar aynı yanlışları yaptılar.

Biri dedi ki: “Bu sefer yapmamız gereken doğruyu yapalım. Ama bunu bir şekilde telafi etmeliyiz.” Diğeri, gözlerinde bir umutsuzlukla, “Tamam,” dedi. Ama gözleri, yüreği hâlâ kırık, o eski acıyı taşıyorlardı.

Sonra, yolun sonunda, bir an durdular. Ne değişti ki? Yeniden başladıkları bu yol, aslında yine aynı yol muydu? Ya da belki de sadece zaman kaybetmişlerdi. Biri, belki de ikisi birden sordu:

“Biz bu haltı neden yedik?”