Düz Dünya teorisi 2250 yıl önce nasıl çürütüldü?

İnsanlar binlerce yıl boyunca Dünya’nın düz olduğunu zannettiler. Aslında bu konuda onları pek de suçlayamayız çünkü geniş ovalara baktıklarında gördükleri düzlükten başka bir şey değildi. Ama hesaba katmadıkları, daha doğrusu bilmedikleri bir şey vardı. Dünya görece oldukça büyük bir küreydi. Bu yüzden kısa mesafelerde yeryüzünün eğriliği fark edilemiyordu. Orta Çağ’daki hatta Antik Çağ’daki en zeki […] Düz Dünya teorisi 2250 yıl önce nasıl çürütüldü? yazısı ilk önce Holosen üzerinde ortaya çıktı.

Düz Dünya teorisi 2250 yıl önce nasıl çürütüldü?

İnsanlar binlerce yıl boyunca Dünya’nın düz olduğunu zannettiler. Aslında bu konuda onları pek de suçlayamayız çünkü geniş ovalara baktıklarında gördükleri düzlükten başka bir şey değildi. Ama hesaba katmadıkları, daha doğrusu bilmedikleri bir şey vardı. Dünya görece oldukça büyük bir küreydi. Bu yüzden kısa mesafelerde yeryüzünün eğriliği fark edilemiyordu.

Orta Çağ’daki hatta Antik Çağ’daki en zeki insanların bile Dünya’nın düz olduğunu zannettiklerini duymuşsunuzdur. Fakat bu pek de doğru değil. Aslında insanlık Dünya’nın yuvarlak olduğunu 2250 yıl önce bile kanıtladı arkadaşlar. Fakat bu, avam tabaka arasında pek yaygın bir bilgi değildi ve aslına bakarsanız çok da fazla kabul görmedi.

Evrenin ve Dünya’nın yapısına ilişkin ilk fikirler

Evrenin yapısına ilişkin ilk fikirlere baktığımızda insanların evreni yarımküre olarak kabul ettiklerini görüyoruz. Buna göre Dünya, üzerinde yarımküre biçiminde bir gökyüzünün bulunduğu düz bir yer olarak düşünülüyordu. Dünya’nın altında bir şey olup olmadığı sorusu kimsenin ilgisini çekmemişti. Çünkü böyle bir soru o zamanlar için saçmaydı.

Thales

Ama ilk defa bu soru birine saçma gelmedi. Dünya’nın altında neyin bulunabileceğini ciddi biçimde merak eden biri vardı. M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış Miletli Thales. Thales Dünya’nın olmasa bile evrenin küresel bir biçimi olabileceği fikrini ortaya attı. Yani Dünya’nın altında da bir şeyler olmalıydı.

Anaksimandros

Anaksimandros’un evreni

Sonra sahneye Anaksimandros çıktı. Dünya’yı bir silindir şeklinde tasvir etti. Ama boyu kısa, çapı geniş bir silindir. İşte insanlar da bu silindirin düz yüzeylerinden birinde yaşıyordu ve bütün olay Akdeniz çevresinde geçiyordu.

Pisagor

Onun ardından Antik İyonya’nın ünlü düşünürlerinden Pisagor geldi ve Dünya’nın yuvarlak olduğuna dair ilk fikirleri ortaya attı. Ay yuvarlak olduğuna göre Dünya da yuvarlak olmalıydı. Ancak Pisagor’un bu sözde temelsiz tespiti pek dikkate alınmadı. Ta ki kendisinden 100 yıl kadar sonra Anaksagoras isimli bir filozof ortaya çıkana dek.

Anaksagoras

Anaksagoras Güneş ve Ay tutulmalarının gerçek nedenini ortaya koydu. Ardından bir Ay tutulması sırasında Dünya’nın Ay üzerine düşen gölgesini inceledi. Gölgenin kavisli olmasını Dünya’nın yuvarlak olduğuna dair bir kanıt olarak sundu.

Aristoteles

Sonra aradan bir 100 yıl daha geçti ve Antik Çağ’ın en ünlü bilgesi Aristoteles, Dünya’nın yuvarlak olduğunu ilan etti. Buna kanıt olarak güneye seyahat ettikçe güney yarımküre takım yıldızlarının gökyüzünde daha yükseğe çıkmalarını gösterdi. Yani yeryüzünde konum değiştirdikçe gökyüzündeki yıldızların konumları da değişiyordu. Ayrıca Ay tutulması sırasında Dünya’nın Ay’a vuran gölgesinin yuvarlaklığı Aristo’ya göre de yuvarlak Dünya’nın kanıtıydı.

Kendisinden sonra gelen büyük matematikçi Öklid de Aristo’nun bu fikirlerine katıldı.

Bütün bu teorilerin hepsi güzeldi fakat şöyle tam doyurucu bir açıklama, bir kanıt getiremiyorlardı. Ta ki Eratosten isminde bir coğrafyacı filozof sahneye çıkana dek. Eratosten Dünya’nın düz olmadığını ilk defa matematiksel olarak kanıtlayan kişi olacaktı. İşin ilginç tarafı şu ki Eratosten bu bilgiye öyle gemi seyahatleriyle falan değil, Mısır’ın dışına bile çıkmadan ulaşacaktı.

Peki kimdi bu Eratosten ve ne yapmıştı?

Eratosthenes

Eratosten kimdir?

Eratosten, günümüzde Libya sınırları içerisinde bulunan Kirene şehrinde M.Ö. 276 yılında doğdu. O zamanlarda o coğrafyada Ptolemaios Krallığı hüküm sürüyordu. Tahminen M.Ö. 245 yılında Ptolemaios Kralı, Eratosten’i başkent İskenderiye’ye getirtti. Çünkü İskenderiye Antik Çağ’ın eğitim ve bilim merkeziydi. İskenderiye’nin meşhur kütüphanesi insanlık için muhteşem kaynaklara ev sahipliği yapıyordu. Ama bildiğiniz gibi daha sonra yakıldı.

Eratosten gerçek bir bilgeydi. Coğrafya kelimesini ilk kez kullanan kişiydi. Enlem ve boylam sistemini icat etti. Coğrafi ve kartografik bilgilerini kullanarak paralel ve meridyenlerle yapılmış ilk Dünya haritasını çizdi. O eski dönemde Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığını hesapladı. Hatta Dünya’nın eksen eğikliğini ve çevresini bile hesapladı. Hesapları gerçeğe çok yakındı. Coğrafyayla ilgili çalışmalarının yanı sıra; müziğe, matematiğe, felsefeye ve edebiyata da önemli katkılar yaptı. O kadar saygın biriydi ki İskenderiye kütüphanesinde başkütüphanecilik görevine layık görüldü.

Eratosthenes’in çizdiği Dünya haritasının rekonstrüksiyonu

Eratosten Dünya’nın yuvarlak olduğunu nasıl buldu?

Peki Eratosten taa 2250 yıl önce Dünya’nın yuvarlak olduğunu hatta Dünya’nın çevresinin uzunluğunu nasıl buldu?

Şöyle:

Mısır’ın Asvan şehrine bir ziyarette bulunan Eratosten, yaz gün dönümünde Güneş tam tepedeyken bu şehirde sütunların hiç gölge oluşturmadıklarını gözlemledi. Bu gözlem başkaları tarafından kolaylıkla göz ardı edilebilirdi. Ama bilge Eratosten’in aklına harika bir fikir geldi ve bir sonraki yaz gün dönümünü bekledi. Vakit geldiğinde Asvan’dan epey uzakta olan İskenderiye’de de bir ölçüm yapacaktı.

Eratosten İskenderiye’yle Asvan’ın aynı boylamda olduğunu varsaydı. İki şehir arasındaki mesafenin 5000 stadion yani günümüz ölçü birimine göre yaklaşık 800 km olduğu biliniyordu. Kralın defterdarları tarafından bu ölçüm daha önce yapılmıştı. 1 stadion Antik Çağ’da 160 metre ediyordu.

İskenderiye ile Asvan arasının 5000 Stadion (stadia) olduğu biliniyordu. Bu ölçü günümüzde 800 km’ye denk geliyor.

Eratosten bir sene sonra İskenderiye’ye döndüğünde orada yere bir kazık saplayıp gölgesini gözlemledi. Gördüğü şey şuydu:

Nasıl oluyorda aynı günün aynı anında Asvan’da dikilen bir sütun gölge yapmıyordu da, bir hayli kuzeydeki İskenderiye’de sopaların gölgesi oluyordu? Buradaki kazık öğle vakti 7° 12′ eğimli bir gölge oluşturuyordu.

Bunun bir sebebi olmalıydı.

Nasıl olsaydı Dünya düz olurdu?

Şimdi eski Mısır’ın haritasına tekrar bakalım ve biraz akıl yürütelim arkadaşlar. Haritaya aynı uzunlukta iki sopa diktiğimizi düşünelim. Bunlardan biri İskenderiye, öbürü de Asvan bölgesinde olsun. Ve günün belirli bir anında her iki sopa da Güneş’te hiç gölge yapmıyordu diyelim. Bundan yeryüzünün düz olduğu sonucu çıkardı. Çünkü Güneş yerküremize o kadar uzak ki ışınları yeryüzündeki farklı konumlara bile paralel ulaşır.

Eğer sopanın her ikisi de eşit uzunlukta gölge yapıyor olsaydı bu da aynı kapıya çıkardı. O zaman da diyebilirdik ki Güneş ışınları her iki şehre de aynı açıyla vuruyor. Yani dünya yine düz.

Ama durum bu ikisi de değildi.

İki şehirde yapılan ölçümün sonuçlarının farkı Eratosten için tek bir şeye işaret ediyordu. Dünya kavisliydi yani yuvarlaktı. Çünkü Güneş ışınları her bir şehre farklı bir açıyla vuruyordu.

Eratosten’in Dünya’nın çevresini hesaplaması

Eratosten bu deneyle Dünya’nın yuvarlak olduğunu kanıtlamıştı. Ama bu yetmedi. Araştırmasını daha da ileri götürdü.

Dedi ki:

Eğer 800 km’lik bir uzaklık 7° 12′ ölçüsünde bir fark yaratıyorsa, 360° fark oluşması için kaç km gerektiğini hesaplayabilirim. Bu varsayımla İskenderiye ile Asvan’ın arasındaki yay farkı oranının 1/50 olduğunu buldu. 800’ü 50’yle çarpınca, hesaplamaları Eratosten’e Dünya’nın çevresinin yaklaşık 40 bin km olduğu bilgisini verdi. Tabii ben burada anlaşılması için km olarak anlattım ama Eratosten hesaplamalarını km olarak değil antik bir uzunluk ölçüm birimi olan stadion üzerinden yapmıştı. 800 km’nin 5000 stadiona karşılık geldiğini daha önce söylemiştim. Eratosten’in hesabında cevap yaklaşık olarak 250 bin stadion çıkmıştı.

Eratosten Dünya’nın çevresinin uzunluğunu çok az bir sapmayla bulmuştu. Gerçek ölçü 40 bin 75 km. Yani anlayacağınız arkadaşlar Antik Yunanlar yalnızca Dünya’nın yuvarlak olduğunu değil aynı zamanda aşağı yukarı ne kadar büyük olduğunu da biliyorlardı.

Eratosten’in diğer başarıları

Başkütüphaneci Eratosten’in başarıları sadece bunlarla kalmadı. Birçok önemli el yazmasına ve haritaya erişimi sayesinde bir dünya atlası oluşturdu ve bölgeleri iklimlerine göre ayırdı. İlk kez meridyen çizgilerini çizdi ve 400’den fazla şehrin koordinatlarını belirledi. Bu çalışmaları sayesinde Eratosten, bugün birçok bilim insanı tarafından coğrafya biliminin babası olarak kabul ediliyor.

Bir başka önemli başarısı da Eratosten Kalburu’nu icat etmesiydi. Eratosten Kalburu asal sayıları tespit etmeye yarayan dahiyane bir yöntemdi.

Algoritma kısaca şöyleydi:

2’den başlayarak her sayı için sırasıyla o sayının katları siliniyordu. Böylece silinmeden kalanlar yani herhangi bir doğal sayının tam katı olmayanlar kalıyor ve bunlar asal sayı olarak adlandırılıyordu.

Dünya’nın şekli ne zamandan beri biliniyor?

Aslına bakarsanız Dünya’nın büyüklüğü olmasa bile en azından şeklinin Eratosten’in, hatta Pisagor’un zamanından çok önce bile biliniyor olması ihtimal dahilinde arkadaşlar. M.Ö. 12. yüzyılda yazılmış Çince kitaplarda Ay tutulması gerçekleştiğine dair kayıtlar bulunuyor. Eğer bu eski uygarlıklardan herhangi biri Güneş ışınlarının Ay’a ulaşmasını engelleyen şeyin Dünya olduğunu fark ettiyse, Dünya’nın düz olmadığını da anlamış olabilir. Çünkü videonun başından beri anlattığım üzere Ay tutulması esnasında Dünya’nın Ay’ın üzerine düşen gölgesi açık bir şekilde eğimli.

Dünya’nın yuvarlak olduğuna dair kanıtlar

İşte Dünya’nın şeklinin keşfiyle ilgili hikaye kısaca böyle.

Bugün Dünyamızın düz olmadığını, yuvarlak olduğunu, aslında daha doğru bir ifadeyle yassılaşmış küremsi yani kutuplardan basık ekvatordan şişkin kendine has bir şekli olduğunu çok iyi biliyoruz. Ama yine de günümüzde bile kendilerini “Düz Dünyacılar” olarak tanımlayabileceğimiz bir kesim hala ısrarla Dünya’nın düz olduğunu savunuyor.

Şimdi gelin kısaca Dünya’nın küre şeklinde olduğuna dair kanıtlara hızlıca bir göz atalım.

1-Farklı konumlardaki cisimlerin gölgeleri

Öncelikle Eratosten’in de ortaya koyduğu üzere Dünya üzerinde aynı anda farklı konumlarda bulunan cisimlerin gölgelerinin farklı açılarda olması başlı başına bir kanıt olarak karşımıza çıkıyor.

Fakat Düz Dünyacılar bu iddiayı savuşturmak için Güneş’in Dünya’ya çok daha yakın olduğunu söylüyorlar. Böylece Dünya düz olsa bile Güneş farklı konumlarda farklı gölge açıları oluşturabiliyor. Ancak bu geçersiz bir iddia. Çünkü teleskopların büyütme oranından yola çıkarak Güneş’in uzaklığını uzay ajanslarından bağımsız bir şekilde tespit etmemiz bile mümkün. Yani Güneş’in Dünya’ya yakın olmadığını biliyoruz. Dahası, eğer Güneş Dünya’ya Düz Dünyacılar’ın iddia ettiği kadar yakın ve küçük olsaydı, kütleçekim dinamikleri tamamen farklı olurdu; dolayısıyla gezegenimizdeki gelgitler gibi doğa olaylarının yapısı değişirdi. Fizik teorilerinin birçoğu çelişkilerle dolu olurdu.

2-Teleskopla baktığımız gök cisimlerinin küresel olması

İkinci olarak Dünya’dan diğer gök cisimlerine teleskopla baktığımızda hepsinin küre şeklinde olduğunu görüyoruz. Güneş gibi yıldızlardan, gaz devi gezegenlere ve Ay’a kadar hemen her gök cismi küresel. Sıradan bir vatandaş bile bir teleskop satın alarak Mars, Jüpiter ve Satürn gibi gezegenleri gözlemleyebilir. Dolayısıyla bütün gezegenler yuvarlakken tek düz gök cisminin Dünya olması ihtimali sizce ne kadar mantıklı?

3-Ay tutulmaları ve Ay’ın kütleçekim kilidi

Üçüncü olarak yine video boyunca bahsettiğim Ay tutulması olayını kanıt olarak sunabiliriz. Taa 2500 yıl önce Anaksagoras, hatta 3200 yıl önce Çinliler bile bu olayın farkındaydı.

Bildiğiniz üzere Ay tutulmaları, Dünya’mızın Güneş’le Ay’ın arasında yer aldığı durumda yaşanan bir fenomen. Ay’ın yüzeyindeki karanlık bölüm aslında Dünya’mızın Ay’ın üzerindeki gölgesinden başka bir şey değil. Bu gölge açık bir biçimde kavisli.

Ay tutulması sırasında Dünya’nın gölgesi Ay’ın üzerine düşer.

Peki neden hiçbir zaman Dünya’nın gölgesini düz bir çizgi hâlinde görmüyoruz. Çünkü Dünya düz değil de ondan! Eğer Dünya düz olsaydı, söz konusu gölge eğri olamazdı; hatta kimi zaman dümdüz bir hat halinde Ay’ın ortasından geçen bir çizgi görmeyi beklerdik. Ancak böyle bir şey hiçbir zaman yaşanmadı.

Ayrıca eğer Düz Dünyacılar’ın modeli doğru olsaydı Dünya üzerindeki farklı noktalardan Ay’ın farklı yüzeyleri görülebilir olmalıydı. Eğer Ay, iddia edildiği gibi Dünya’dan çok küçükse, düz Dünya’nın farklı noktalarındaki insanlar Ay’ın farklı yüzlerini görürlerdi. Ancak Dünya’daki herkesin çıplak gözle gözlemlediği üzere Ay’ın hep aynı yüzünü görüyoruz. Çünkü Ay, kütleçekim kilidi adı verilen bir olayın etkisi altında Dünya’ya kilitli. Yani Ay’ın kendi etrafında dönüşü ile Dünya etrafındaki dönüşü neredeyse birebir aynı hızda yaşanıyor. Bu sebepten Dünya üzerinde nereden bakarsak bakalım Ay’ın hep aynı yüzünü görüyoruz.

4-Güneş’in doğup batması problemi

Burada Güneş bir el feneri gibi belli bir yöne doğru ışık saçmaktadır. Fakat gerçekte her yöne ışık saçtığını biliyoruz.

Yine Düz Dünyacılar’ın savunduğu bu model üzerinden gidersek bu modelin Güneş’in doğup batması olgusu üzerinde de çok ciddi problem yarattığını görüyoruz. Bildiğiniz gibi Güneş’in doğup batması dediğimiz olay aslında Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanıyor.

Fakat bu görseldeki gibi Güneş’in, Dünya’nın tamamını değil de, sadece belli bir bölümünü aydınlatabilmesi için, bir el feneri gibi tek yönlü ışık saçması gerekirdi. Fakat Güneş gerçekte, tek bir yöne doğru değil, her yöne doğru ışık saçıyor. Dolayısıyla bu görseldeki gibi bir Dünya modeli gerçek olsaydı, Güneş’in bütün ülkeleri az ya da çok aydınlatmasını beklerdik. Yani Dünya’nın bir yarısı gündüzü yaşarken diğer yarısı da gündoğumu ya da günbatımı ayarında bile olsa aydınlanırdı. Ay ışığından çok daha aydınlık bir gece yaşanırdı. Bununla birlikte Ay’ın geceleri nasıl parladığı da açıklanamazdı.

5-Ufkun ötesine geçen gemiler

Beşinci madde ilkokuldan beri Dünya’nın yuvarlak olduğunu açıklamamıza yarayan hemen herkesin bildiği bir olguya dayanıyor. Eğer bir deniz kıyısında, ufka dikkatli bir şekilde bakarsanız, ufuktan size doğru gelen bir geminin birdenbire, bir bütün olarak ortaya çıkmadığını, sanki denizin içinden yükseliyormuş gibi parça parça belirdiğini görürsünüz. Fakat düz Dünya modelinde durum böyle olmazdı. Uzaktaki bir obje yavaş yavaş belirginleşecek olsa bile bir bütün olarak görünürdü. Çünkü insanın çıplak gözle görme mesafesi 20 kilometreyi aşabiliyor. Hâlbuki deniz yüzeyinde görebildiğimiz en uzak mesafe kabaca 4.8 kilometre kadar; çünkü bu mesafeden sonra gezegenimizin şeklinden ötürü cisimler ufkun, yani görüş alanımızın “altında” kalıyor!

6-Değişen takımyıldızlar

Gökyüzünde gördüğümüz takımyıldızlar biz konum değiştirdikçe farklılaşıyorlar. Bu gözlemi ilk kez Aristoteles yaptı. Aristo, Ekvator’dan uzaklaştıkça takımyıldızların değiştiği gerçeğinden yola çıkarak Dünya’nın küresel olduğu çıkarımında bulundu. Mısır’a olan yolculuğundan dönüş yaparken: “Mısır ve Kıbrıs’ta, kuzey bölgelerde göremediğim yıldızlar gördüm.” demişti. İşte bu olay, insanlar ancak yuvarlak bir yüzeyde yaşıyorlarsa görülebilecek bir şey. Yani Ekvator’dan ne kadar uzaklaşırsanız bildiğiniz takımyıldızlar da bir o kadar ufuk çizgisine doğru gider ve yerlerine yeni yıldızlar görünmeye başlar. Eğer Düz Dünyacılar haklı olsaydı, Dünya üzerindeki her noktadan birebir aynı gökyüzünü görmemiz gerekirdi. Çünkü yıldızlar yeryüzüne çok ama çok uzaktalar. Güneş’ten binlerce kat daha uzak. Dolayısıyla düz Dünya modelinde konum değiştirsek bile yıldızların konumlarında herhangi bir değişiklik gözleyemezdik.

7-Gün batımının iki kez görülebilmesi

Şimdi sizden Birleşik Arap Emirlikleri’nde olduğunuzu hayal etmenizi istiyorum. Dubai’de sahildesiniz ve gün batımını seyrediyorsunuz. Manzara o kadar büyüleyici ki Güneş kaybolduktan sonra üzülüp keşke aynı gün batımını tekrar seyredebilsem diye iç geçiriyorsunuz. Tam o sırada elinde sihirli değnekle gelen bir peri dilediğinizi kabul ediyor ve sizi anında 3 km arkanızdaki Burj Khalifa binasının en üst katına çıkarıyor. Böylece gün batımını bütün güzelliğiyle tekrar seyrediyorsunuz.

Peki bu nasıl mümkün oldu?

Çok basit.

Dünya yuvarlak olduğu için. Doğru yüksekliğe anında çıktınız ve gün batımını tekrar seyrettiniz. Eğer Düz Dünya modeli doğru olsaydı böyle bir şey asla mümkün olmazdı.

8-Kütleçekim kuvvetinin merkezi

Bildiğiniz gibi bir kürenin kütle merkezi, kürenin tam merkezinde bulunur. Bu da kütleçekimin sizi yüzeyin neresinde olursanız olun kürenin merkezine doğru çekmeye çalıştığı anlamına gelir. Ancak düz bir Dünya’da kütle merkezi yine merkezde olmak zorunda olduğu için, kenarlara doğru gittikçe üzerinizdeki kütleçekiminin açısı giderek merkeze doğru dönmek zorunda kalırdı. Buna bağlı olarak sınırlara yaklaştıkça, dümdüz yürüyor olsanız bile, sanki dik bir yokuşu tırmanmaya çalışıyormuş gibi bir kuvvet hissederdiniz. Ancak gerçekte işlerin böyle olmadığını biliyoruz. Bir insan düz bir yolu Türkiye’de nasıl yürüyorsa, Avustralya’da da aynı şekilde yürüyor. Çünkü Dünya düz değil.

9-Birçok ülkenin uzay ajansı tarafından yörüngeye gönderilen uydular

65 yıldır farklı ülkelerden birçok uzay ajansı yörüngeye uydular gönderdi. Hatta uydu gönderenlerin arasında artık özel şirketler bile var. Bu insansız uzay araçlarının birçoğu hala yörüngede. Bazılarıysa yıldızlararası uzaya kadar gittiler. Bütün bu görevlerde muhteşem Dünya fotoğrafları çekildi ve inanmayacaksınız ama bu fotoğrafların hiçbirinde Dünya düz değil.

Düz Dünyacılar’ın bu konuya itirazları genelde bu fotoğrafların tek bir organizasyondan geldiği savına dayanıyor. NASA’dan. Yani onlara göre NASA binlerce çalışanı ve milyarlarca dolar bütçesiyle hepimize yalan söylüyor. Dünya’nın uzaydan çekilmiş fotoğrafları Photoshop’ta yapılmış. Videolar ise animasyondan başka bir şey değil.

Bu arkadaşlara cevap olarak şunu söyleyebilirim:

Diyelim ki NASA ve astronotlar hepimizi kandırıyor. Peki dünyada 50’den fazla ülkedeki tüm uzay ajansları da mı bu komplonun içinde? Yüzlerce Ay misyonu, onlarca Mars misyonu, binlerce aktif uydu ve bunlar için harcanan yüz milyarlarca dolar para. Hepsi insanlığı Dünya’nın yuvarlak olduğu yalanına inandırmak için mi gerçekleştirildi? Bir ülke de çıkıp sözde gerçek düz Dünya fotoğrafını yayımlama cesaretini gösteremedi mi?

Eğer bu sorulara cevabınız evet ise acilen bir psikiyatri doktoruna görünmenizi tavsiye ediyorum.

Bu kamu spotunu da verdiğimize göre şimdi gelin biz Dünya’nın neden düz bir forma sahip olamadığını inceleyelim.

Dünya neden düz değildir? Düz olabilir miydi?

Neden gök cisimleri hep küresel? Hiç düşündünüz mü? Mesela Dünya gerçekten de düz bir şekle sahip olabilir miydi?

Kısa cevap. Hayır. Olamazdı.

Aslında olay sadece kütleçekim dinamiklerinde bitiyor.

Şöyle ki:

Evrendeki her cismin bir kütle çekim etkisi vardır; bizim bile. Uzaydaki maddeler yakınlıklarına bağlı olarak birbirlerine çekim kuvveti uygularlar; bunun sonucunda ise birleşerek küresel bir geometri oluştururlar. Kürenin güzelliği merkezinden yüzeyindeki herhangi bir noktaya olan uzaklığın daima eşit olmasıdır. Yani merkezden küre yüzeyine etkiyen kuvvet her noktada eşittir. Bu yüzden çekim kuvvetiyle bir araya gelen maddeler zamanla küre haline gelmek zorunda kalır. Bir başka deyişle yüzeydeki her nokta yaklaşık olarak merkeze eşit uzaklığa gelene kadar çöker.

Evrenimizde gerçekleşen olayların fizik yasalarının bir sonucu olduğunu biliyoruz. Gezegenler, yeni yıldızların etrafındaki gaz ve toz bulutlarından meydana gelir. Bu gazlar ve toz bulutları çarpıştıkça birleşir ve daha büyük öbekler haline gelirler.

Yeni oluşmaya başlamış bir gezegen çok büyüdüğünde; kütle çekim etkisi, yüzeyin çökmesine neden olacak kadar güçlenir. Bu durumu, içi boş bir karton kutunun üstüne oturduğumuzda kutunun çökmesine benzetebiliriz. İşte yeni oluşan bir gezegende, bu olay tüm yönlerden aynı anda gerçekleşir ve böylelikle yüzeydeki tüm noktalarda çekim kuvveti eşit olur. Gezegen yuvarlak bir şekil alır. Yani kürenin simetrisi, kuvvetler dengesini sağlamak için harika bir ortam sunar.

Mesela disk şeklinde bir gezegen yapsaydınız, yüzeyindeki farklı noktalarda bulunan, farklı çekim kuvvetleri ve farklı yerel iç basınçlar, bir denge durumu oluşturamazdı. Bu yüzden hareketlilik devam eder, yapı bozulur ve zamanla yine küresel hale gelirdi.

Düzensiz gök cisimleri neden var?

Yalnız uzaydaki bir cismin küre şeklinde olabilmesi için, cismin belirli bir kütleye ve çapa sahip olması gerekir. Gök taşları ya da kuyruklu yıldızlar gibi küçük olan ve zayıf kütle çekimine sahip cisimlerin şekilleri bu yüzden düzensizdir. Örneğin çapı yaklaşık 950 kilometre olan Ceres cüce gezegeni, küresel bir şekle sahipken,

Ceres cüce gezegeni

uzunluğu yaklaşık 34 kilometre olan Eros asteroidinin şekli yer fıstığına benzer.

Eros asteroidi

Fakat Dünya’nın ve pek çok büyük kayaç gezegenin de kusursuz bir küre olmadığını biliyoruz. Dağlara, vadilere, bir takım girinti ve çıkıntılara sahipler. Bu yer şekilleri her ne kadar kürenin yapısını bozsa bile kütleçekim dinamiklerine ters değildir. Çünkü bu şekillerin yükseklikleri ve derinlikleri görece oldukça düşüktür. Dünya gibi bir gezegeni bir bowling topu boyutlarına indirebilseydik aslında elimize son derece pürüzsüzmüş gibi gelirdi.

Yassılaşmış küremsi

Bununla birlikte gök cisimlerinin şekillerini bozan bir etki daha vardır. Kendi eksenleri etrafındaki dönüşleri. Mesela Dünyamız kendi ekseni etrafında döndükçe, kara ve su kütleleri, bu merkezkaç kuvvetinin bir sonucu olarak merkezden uzaya doğru yönelmek isterler. Fakat yönelemezler çünkü Dünya’nın kütleçekim kuvveti, dönüş boyunca her şeyi yerinde tutabilecek kadar güçlüdür. Sadece bu dönüşün sonucu olarak gezegenimiz ekvatorda biraz daha çıkıntılıdır.

Bununla birlikte, Ay da Dünya’nın şeklini bozar. Ay’ın Dünya üzerinde oluşturduğu gel-git etkisi, okyanusların yükselmesine neden olur. Sadece okyanuslar değil; karalar da gelgit etkisiyle Dünya’nın orta bölgelerinde çok az bir miktar yükselir.

İşte bütün bu etmenlerden dolayı Dünya kusursuz bir küre olamaz. Kutuplardan basık ekvatordan şişkin bir şekil alır. Bu şekle, yassılaşmış küremsi (oblate spheroid) denir. Siz geoit olarak duymuş da olabilirsiniz. Fakat bu şekil uzaydan çekilen Dünya fotoğraflarında çıplak gözle fark edilecek bir şey değildir. Dünyamızın ekvator çapıyla kutup çapı arasında sadece 44 km’lik bir fark vardır.

Anlayacağınız arkadaşlar gezegenlerin ve sistemlerin oluşumları kütleçekim kuvveti tarafından belirlenir. Evrenin dokusu ve kütleçekimi bildiğimiz şekliyle çalıştığı müddetçe bırakın Dünya’nın düz bir gezegen olmasını, evrenin herhangi bir yerinde düz bir gezegenin oluşması bile imkânsız. Evrende bu kadar çok küresel cisim görmemizin sebebi, kürenin harika bir yapı olmasından değil, şartları sağlayan geometrinin küre olmasındandır.

Sonuç:

Tarih boyunca insanlar hep hakikatten ziyade kendilerine çekici gelen yalanlara itibar ettiler. Masallara inandılar. Çünkü bunlar eğlenceliydi. İnsanı evrenin merkezine koyup bilinmezlik karşısında teskin ediyordu.

İnsanlar kimi zaman cahilliklerinden dolayı yanıldılar kimi zaman da hakikati kendi inançlarına uydurmaya çalıştılar. Bugün bile sosyal medya mecralarında komplo teorilerinin popüler bilim videolarından daha fazla izlenmesi bu söylediklerimin hala geçerli olduğunu gösteriyor. Fakat bir şeyleri değiştirmek bizim elimizde…

Kaynaklar ve İleri Okuma:

Bir Nefeste Evren – COLIN STUART

Cosmos – CARL SAGAN

Evreka! Bilimin Doğuşu – ANDREW GREGORY

https://tr.wikipedia.org/wiki/Eratosthenes

https://evrimagaci.org/duz-dunya-komplosu-dunya-duz-mu-daha-onemlisi-dunya-duz-olabilir-miydi-4860

https://starchild.gsfc.nasa.gov/docs/StarChild/questions/question54.html

https://evrimagaci.org/kusursuz-kure-12620

https://evrimagaci.org/dunyanin-sekli-neredeyse-puruzsuz-bir-yassilasmis-kuremsi-2722

https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/gokcisimleri-neden-yuvarlaktir

Düz Dünya teorisi 2250 yıl önce nasıl çürütüldü? yazısı ilk önce Holosen üzerinde ortaya çıktı.