Kanal Istanbul’un Çevreye Etkileri Nedir?

Kanal İstanbul su sorunu mu yaratacak? Doğaya etkileri ne olacak?  Kanal İstanbul projesi, ekosistemler ve bu alanlarda yaşayan canlı türleri üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratacak potansiyele sahiptir.

Kanal Istanbul’un Çevreye Etkileri Nedir?
Kanal Istanbul’un Çevreye Etkileri Nedir?
Kanal Istanbul’un Çevreye Etkileri Nedir?
Kanal Istanbul’un Çevreye Etkileri Nedir?
Kanal Istanbul’un Çevreye Etkileri Nedir?
Kanal Istanbul’un Çevreye Etkileri Nedir?
Kanal Istanbul’un Çevreye Etkileri Nedir?

Kanal İstanbul’un Ekosistemler ve Canlı Türleri Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Kanal İstanbul projesi, ekosistemler ve bu alanlarda yaşayan canlı türleri üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratacak potansiyele sahiptir. Proje sahasında deniz, göl, dere, bataklık, kumul, sazlık, orman, tarım alanları, mera, maki ve kayalık gibi zengin ekosistem çeşitliliği bulunmaktadır. Bu çeşitlilik, pek çok farklı habitatı barındırır. Alanda 14 endemik tür, BERN Sözleşmesi’nin Ek II Listesi’nde yer alan 119 tür ve Ek III Listesi’nde yer alan 76 tür yaşamaktadır.

Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu’nun ekosistemler ve canlılar bölümünde önemli eksiklikler göze çarpmaktadır. En dikkat çekici sorun, proje etki alanının ekolojik olarak doğru bir şekilde belirlenmemiş olmasıdır. Proje etki alanı sadece kentsel rezerv alanı sınırları göz önünde bulundurularak belirlenmiş, ancak bu tür projelerin tüm Marmara Bölgesi’ni kapsayacak şekilde incelenmesi gerekmektedir. Ayrıca, canlı türlerinin envanteri dar kapsamlı bir alanda çalışılmış ve flora ile fauna envanterleri yeterli düzeyde tamamlanmamıştır. Yalnızca örnek alanlarda yapılan gözlemler ve ölçümler, alanda bulunabilecek tüm türleri belirleyememiştir. Bu da, projeden kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi için alınması gereken tedbirlerin yetersiz kalmasına neden olmuştur.

Proje kapsamında türler üzerindeki olumsuz etkilerin önlenmesi adına önerilen tek çözüm ise türlerin taşınmasıdır. Ancak bu öneri bilimsel temelden yoksundur. Türlerin doğal ortamlarından alınıp başka bir yere taşınması, genetik çeşitliliği daraltabilir ve taşınan türlerin yeni ortamlarına uyum sağlayıp sağlayamayacağı belirsizdir. Özellikle, BERN Sözleşmesi’ne göre korunması gereken türlerin bulunduğu bu alanda, sözleşmeye aykırı hareket edilmesi de başka bir önemli sorunu teşkil etmektedir.

Kanal İstanbul’un sadece ormanlar üzerindeki etkisi bile kaygı vericidir. İstanbul’un orman alanları son 50 yılda yaklaşık 27.000 hektar azalmışken, kanal projesi bu azalmanın devam etmesine neden olacaktır. Üstelik kanalın yok edeceği ormanların bir kısmı muhafaza ormanı niteliğindedir. Projenin ekonomik getirileri öne sürülse de, fayda-maliyet analizinde ekolojik maliyetin göz ardı edilmesi dikkat çekicidir. Gerçek maliyetin hesaplanabilmesi için yok edilecek ekosistemler, habitatlar ve canlı türlerinin sağladığı ekosistem hizmetlerinin de dahil edilmesi gerekir.

Son olarak, 2020 yılında yaşanan Kovid-19 salgını, kalabalık şehirlerin doğal afetlere ve krizlere karşı ne kadar kırılgan olduğunu göstermiştir. İstanbul, salgından en fazla etkilenen şehirlerden biri olmuştur. Bu durum, nüfus artışını tetikleyecek Kanal İstanbul ve Yenişehir projelerinin ne kadar tehlikeli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İstanbul’u daha fazla cazibe merkezi haline getirmek yerine, Anadolu’da yapılacak yatırımlarla nüfusun bu bölgelerde tutulması ve daha dengeli bir şehirleşme sağlanması gerekmektedir.

Kanal İstanbul ÇED Raporu'nun Yetersizliği: Fiziki Coğrafya ve İklim Değişikliği Üzerine Değerlendirme

Kanal İstanbul projesi, fiziksel coğrafya, jeomorfoloji, atmosfer, hava, iklim ve iklim değişikliği gibi kritik alanlarda ciddi eksiklikler içeren bir Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu ile ilerlemektedir. Rapor, bu konularda gerekli analizleri, değerlendirmeleri ve modellemeleri yapmaktan tamamen yoksundur. Milyonlarca yılda evrimleşmiş bu coğrafyanın, böyle büyük bir proje ile değiştirilmek istenmesi, çok daha kapsamlı bir yöntemle ele alınmalıydı.

Modelleme Eksiklikleri ve Yöntem Yetersizlikleri

Böylesine büyük ölçekli bir proje, bölgenin jeomorfolojik yapısına, iklimine ve fiziksel çevresine etki edebilecek karmaşık bir dizi faktörü içerir. Ancak, ÇED Raporu’nda bu faktörlerin her biri için ayrı modellemeler yapılmamış ve konulara özgü bilimsel öngörüler oluşturulmamıştır. Her veri ve öge için ayrı ayrı modelleme ve tahminlerin yapılması, bu model sonuçlarının kümülatif etkilerinin güncel ve gelecekteki yansımalarıyla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak rapor, bu tür çok değişkenli istatistiksel yöntemlere yer vermemiştir.

Örneğin, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) sunduğu Temsili Konsantrasyon Yolu (RCP) senaryoları, atmosferdeki sera gazı birikiminin etkilerini dikkate alarak iklim değişikliğine yönelik öngörüler sunar. Bu senaryolar, İstanbul ve çevresindeki meteorolojik parametrelerdeki ve deniz seviyesi değişiklikleri ile kanal arasındaki etkileşimi belirlemek için kullanılmalıydı. Ancak bu da göz ardı edilmiştir. İklim değişikliğinin yalnızca ortalama veya toplam etkileri değil, aynı zamanda değişkenlik ve uç olaylar (örneğin sıcaklık ekstremeleri) üzerine ayrı modellemeler yapılmalıydı.

Fiziksel Oşinografi ve Sis Oluşumu Riskleri

Kanal İstanbul’un fiziki coğrafya üzerindeki etkileri, deniz seviyesi, dalga ve akıntılar gibi oşinografik faktörlerle de bağlantılıdır. Ancak bu konular, raporda yeterince ele alınmamıştır. İklim modellerinin çıktıları, bu fiziksel oşinografik analizlerin de bir parçası olarak kullanılmalıydı. Özellikle, kanalın buharlaşma ve sis oluşumu üzerindeki etkileri, dikkat edilmesi gereken bir başka kritik meseledir. Sıcak aylarda kanalın buharlaşmaya neden olma, buharlaşma sislerinin artışı, soğuk aylarda ise radyasyon ve adveksiyon kaynaklı sislerin ömrünü uzatarak daha yoğun ve kalıcı hale gelme riski bulunmaktadır. Ancak ÇED Raporu, bu potansiyel etkiler hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.

Sis Oluşumu ve İstanbul Üzerindeki Etkileri

Kanalın yakın çevresinde oluşabilecek sis olayları, İstanbul Havalimanı ve Terkos Gölü gibi alanlarda ek sorunlara neden olabilir. Bilimsel çalışmalar, bu tür sislerin oluşumunda artış olasılığını ve sisin daha geniş alanlara yayılma potansiyelini ortaya koymuştur. Çanakkale örneği ışığında, Kanal İstanbul çevresinde bu tür sislerin artacağı tahmin edilmektedir. Ancak bu önemli konuya ÇED Raporu’nda hiç değinilmemiştir.

Kanal İstanbul projesinin doğa üzerindeki olası etkileri, kapsamlı ve ayrıntılı bir değerlendirme süreci gerektirmektedir. Fiziki coğrafya, iklim ve atmosfer gibi hayati konularda gerekli modellemeler ve analizler yapılmamış, mevcut yöntemler yetersiz kalmıştır. Projenin sürdürülebilirliği ve olası olumsuz sonuçlarının önlenmesi adına, ÇED sürecinin yeniden gözden geçirilmesi ve daha kapsamlı bilimsel çalışmalarla desteklenmesi şarttır.

Kanal İstanbul Projesi ve ÇED Süreci: Hukuki ve Çevresel İnceleme

Kanal İstanbul Projesi, çevre üzerindeki olumsuz etkilerin önlenmesi ya da en aza indirilmesi amacıyla bir Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci ile şekillendirilmiştir. ÇED sürecinin amacı, projenin çevreye olabilecek zararlarını belirlemek ve bu zararları ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeye indirmek için gerekli önlemleri belirlemektir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen "ÇED Olumlu Kararı" bu sürecin bir sonucudur ve projenin çevre üzerindeki etkilerinin kontrol altına alınabileceğini öne sürmektedir. Ancak, bu karar ve ÇED sürecinin içeriği ciddi yasal ve bilimsel çelişkiler barındırmaktadır.

ÇED Sürecindeki Eksiklikler ve Hukuki Çelişkiler

Kanal İstanbul Projesi, birçok uluslararası sözleşme, kanun ve yönetmelik tarafından belirlenen çevre koruma ilkeleri ile örtüşmeyen yönler barındırmaktadır. Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi, Orman Kanunu, Mera Kanunu ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği gibi mevzuatlar, çevre üzerindeki olumsuz etkilerin minimize edilmesini ve doğal kaynakların korunmasını zorunlu kılar. Ancak, projenin ÇED raporunda bu yükümlülüklerin gerektiği gibi ele alınmadığı ve olumsuz etkilerin giderilmesi için önerilen tedbirlerin yetersiz olduğu iddia edilmektedir.

Örneğin, projenin Sazlıdere Barajı’nı tamamen ortadan kaldırması, hem Çevre Kanunu hem de İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik ile çelişmektedir. Su kaynaklarının korunması gerektiği açıkça belirtilmesine rağmen, bu barajın ortadan kaldırılması çevre mevzuatıyla bağdaşmamaktadır.

Hafriyat Atıkları ve Yönetmeliklere Aykırılık

Proje kapsamında çıkacak hafriyat atıklarının Karadeniz kıyısında dolgu malzemesi olarak kullanılacağı ifade edilmiştir. Ancak, Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, bu tür dolgu işlemlerini açıkça yasaklamaktadır. Bu durum, ÇED raporunun mevcut mevzuatla uyumsuz olduğunu göstermektedir. Ayrıca, Küçükçekmece Gölü’nden çıkarılacak dip tarama malzemesinin Karadeniz veya Marmara Denizi'ne atılacağı belirtilmiştir. Ancak, bu malzemelerin yönetmeliklere uygun bir şekilde bertaraf edilmesi gerekmekte olup, gölden çıkarılan bu atıkların denizlere atılması yasal olarak mümkün değildir.

ÇED Sürecine Karşı Hukuki İtirazlar

İdari Yargılama Usulü Kanunu'na göre, idari işlemler yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönünden hukuka aykırı ise dava açılabilir. Kanal İstanbul projesine verilen "ÇED Olumlu Kararı"nın bu kapsamda iptali için idari yargıya başvurulabilir. İtirazlarda, mevzuata aykırılıklar bilimsel esaslara uygun olarak değerlendirilecek ve bilirkişiler tarafından hazırlanan raporlar ışığında karar verilecektir.

Sonuç olarak, Kanal İstanbul Projesi’nin çevresel etkilerinin yetersiz şekilde ele alındığı ve mevcut mevzuatla çelişkili uygulamaların önerildiği görülmektedir. Bu çelişkiler, projenin sürdürülebilirliği ve çevreye vereceği zararların kontrol altına alınabilirliği konusunda ciddi soru işaretleri yaratmaktadır.

Kanal İstanbul Projesi: Ekonomik, Sosyal ve Ekolojik Değerlendirme

Kanal İstanbul Projesi, boğaz trafiğini hafifletmek ve kanal etrafında yeni yerleşim alanları oluşturmak gibi getiriler hedeflese de, bu hedeflerin gerçekleşmesi için önemli yatırım ve operasyonel maliyetler gerekmektedir. Kanalın açılması, hafriyatın bertarafı, betonarme istinat yapıları ve köprü inşaatları gibi büyük maliyet kalemleri, projenin ülke kaynaklarının önemli bir kısmını kullanacağını ve alternatif yatırım alanlarının bu kaynaklardan mahrum kalacağını gösterir niteliktedir. Bu bağlamda, projenin mali kaynaklarının diğer kullanım alanlarıyla karşılaştırılması ve bunların getireceği faydaların da dikkate alınması gereklidir.

Yatırım Maliyetleri ve Ekonomik Riskler

Projenin yatırım maliyetlerinin oldukça yüksek olacağı öngörülmektedir. Özellikle hafriyatın bertaraf edilmesi, kanalın inşası için gerekli altyapı yatırımları ve kanal etrafında yapılacak köprüler ve diğer yapılar, bu maliyetlerin büyük bir kısmını oluşturacaktır. Bu büyük bütçeli harcamalar, ülke ekonomisinin farklı alanlarda yapılabilecek yatırımlarını da sınırlayabilir. Kaynakların böyle bir mega projeye aktarılması, eğitim, sağlık, tarım ve altyapı gibi diğer öncelikli alanlarda yapılacak yatırımların azalmasına neden olabilir.

Bölgedeki Sosyo-Ekonomik Etkiler

Kanal İstanbul Projesi'nin bölgedeki mevcut kullanıcılar üzerindeki etkileri de göz ardı edilemez. Tarımla uğraşan bölge halkı, projeyle birlikte toprak kayıpları, gelir azalması ve yerinden edilme gibi ekonomik ve sosyal zorluklarla karşılaşacaktır. Bu durum, kırsal kesimde geçimini tarımdan sağlayan halkın ekonomik açıdan mağdur olmasına yol açabilir ve sosyal yapıda bozulmalara neden olabilir.

Ekolojik Tahribat ve Riskler

En önemli tartışma noktalarından biri ise projenin doğuracağı ekolojik tahribattır. Kanalın açılmasıyla birlikte ekosistem üzerinde meydana gelecek zararlar, özellikle Marmara ve Karadeniz'deki deniz yaşamını olumsuz etkileyebilir. Bunun yanı sıra, bölgedeki ormanlık alanlar, tarım arazileri ve su kaynakları da zarar görecektir. Ekolojik tahribatın uzun vadeli ve geri dönülemez olma ihtimali, projeye karşı önemli bir eleştiri noktasıdır. Bu bağlamda, "ihtiyatlılık" ilkesinin uygulanması büyük önem taşır. Projenin yaratabileceği ekolojik yıkımlar göz önünde bulundurularak, acele kararlar alınmamalıdır.

Finansal ve Çevresel Fizibilite Eksikliği

Kanal İstanbul Projesi'nin finansal fizibilite çalışması henüz kapsamlı bir şekilde sunulmamıştır. Mevcut ÇED raporu, projenin ekonomik boyutuna dair kısıtlı bilgi vermekte ve projenin uzun vadeli ekonomik sürdürülebilirliği hakkında belirsizlikler içermektedir. Ekolojik ve ekonomik maliyetlerin yeterince değerlendirilmediği bu durumda, böylesi bir mega projenin hızlıca hayata geçirilmesi yerine, daha detaylı çalışmalar ve kamuoyunun geniş katılımıyla yapılacak bir tartışma süreci gereklidir.

Sonuç olarak, Kanal İstanbul Projesi'nin ekonomik, sosyal ve ekolojik etkilerinin bütüncül bir şekilde ele alınması ve risklerin minimize edilmesi adına daha dikkatli ve uzun vadeli bir değerlendirme yapılması şarttır.

Kanal İstanbul Projesi: İklim, Hava Kalitesi ve Havaalanı Üzerindeki Potansiyel Etkiler

Kanal İstanbul Projesi’nin ÇED raporunda, bazı önemli çevresel ve hava koşulları göz ardı edilmiştir. Projenin meteorolojik ve iklim parametreleri üzerindeki etkilerinin yetersiz şekilde incelenmiş olması, özellikle hava kirliliği, buğu sisi, kuvvetli çapraz rüzgârlar ve kent ısı adası gibi faktörlerin dikkate alınmaması projenin çevresel etkilerini sorgulatmaktadır.

Buğu Sisi ve Düşük Görüş Problemleri

Kanal İstanbul’un güney kesimlerindeki sıcak su yüzeyi, sonbaharda buğu sisine yol açabilir. Buğu sisleri, özellikle düşük görüş koşulları yaratarak hava trafiği ve deniz ulaşımı açısından büyük tehlikelere yol açabilir. İstanbul Havalimanı gibi büyük havalimanlarının verimliliği, düşük görüş koşulları nedeniyle olumsuz etkilenebilir. Ayrıca, bu sorunların kış aylarında daha belirgin hale geleceği ve bölgedeki ulaşım altyapısına ciddi operasyonel zorluklar getireceği tahmin edilmektedir.

Kuvvetli Çapraz Rüzgârlar ve Türbülans Problemi

Projenin etkileri arasında en önemli sorunlardan biri, kanal su yüzeyinin rüzgâr hareketlerini güçlendirmesi ve İstanbul Havalimanı’nın kuzey-güney pistlerinde kuvvetli çapraz rüzgârlar oluşturmasıdır. Özellikle poyraz, karayel ve lodos gibi hâkim rüzgâr yönlerinden gelen rüzgârların şiddetlenmesi, havalimanı operasyonlarını ciddi şekilde aksatabilir. Bu durum, havalimanı için ICAO’nun (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü) belirlediği güvenlik ve verimlilik standartlarının altında bir performansa neden olabilir, dolayısıyla havalimanı kapasitesinde ve uçuş güvenliğinde azalma yaşanabilir.

Hava Kirliliği ve Asit Yağmurları

Proje bölgesinde kanal boyunca inşa edilecek yeni yerleşim alanlarının ve kanal içindeki gemi trafiğinin, İstanbul’un hava kalitesi üzerinde önemli olumsuz etkiler yaratacağı öngörülmektedir. Özellikle batıdan gelen hava sistemleri ile taşınacak olan bu ilave emisyonlar, İstanbul’da hava kirliliği ve asit yağışlarına neden olabilir. Bu durum, özellikle üst solunum yolları hastalıkları ve lösemi gibi sağlık sorunlarını artırma potansiyeline sahiptir. Ayrıca, bu kirlilik İstanbul’un kuzey ormanlarına ve Terkos gibi önemli su kaynaklarına zarar verebilir.

Kent Isı Adası Etkisi ve Halk Sağlığı

Kanal İstanbul ve çevresinde inşa edilecek yeni uydu kentler, şehrin mevcut meteorolojik yapısını olumsuz etkileyecek ve kent ısı adası etkisini artıracaktır. Özellikle sıcak hava dalgalarının sıklığı, şiddeti ve süresinde bir artış beklenmekte olup, bu durum İstanbul’da ısı çarpması vakalarını artırabilir. Kent ısı adası etkisi, şehrin hava kalitesini düşürerek, tarihî ve doğal dokusu için de tehlike yaratmaktadır.

Kanal İstanbul Projesi'nin çevresel ve meteorolojik etkilerinin yetersiz bir şekilde ele alındığı görülmektedir. Proje, hem ekosistem hem de insan sağlığı üzerinde ciddi tehditler oluşturabilecek potansiyellere sahiptir. Bu bağlamda, özellikle hava kalitesi, rüzgâr ve sıcaklık değişimleri gibi faktörlerin daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve projeye dair kararların aceleye getirilmemesi gerektiği açıktır.

Kanal İstanbul Projesi: Yeraltı Suları ve Su Kaynaklarına Olası Etkiler

İstanbul gibi su kıtlığı çeken bir mega kentte, yeraltı suyu rezervlerinin korunması yaşamsal bir öneme sahiptir. Kanal İstanbul Projesi’nin yeraltı suları ve içme suyu kaynakları üzerindeki etkileri yeterince araştırılmadığından, projenin bu alandaki potansiyel olumsuz etkilerine yönelik eleştiriler gündeme gelmiştir.

Yeraltı Suyu Modeli ve Eksiklikler

Ocak 2020’de onaylanan ÇED raporunun ekinde bulunan “Yeraltı Suyu Modeli Final Raporu” incelendiğinde, modelin sınırlı veri ve eksikliklerle hazırlanmış olduğu görülmektedir. Modelde, özellikle seçilen model alanının büyüklüğü ve sınır koşullarındaki eksiklikler, projenin yeraltı suları üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi zorlaştırmaktadır. Hazırlanan raporun bir ön değerlendirme niteliğinde olduğu belirtilmiş, nihai proje aşamasında daha ayrıntılı bir yeraltı suyu modelinin yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Ancak, böylesine büyük ve geri dönüşü olmayan bir projenin, yalnızca ön değerlendirme sonuçlarına dayanılarak yönlendirilmesi ciddi bir bilimsel yetersizlik olarak değerlendirilmektedir.

Tuzlanma Riski ve Karstik Akiferler

Kanalın sağ sahilinde bulunan stratejik öneme sahip karstik akiferlerde tuzlanma sorunlarının ortaya çıkabileceği raporda belirtilmiştir. Bu durum, bölgedeki su kaynaklarının tuzlu su girişimi nedeniyle zarar görme riskini gündeme getirmektedir. Ayrıca, kanalın sol sahilindeki güney bölgesinin model kapsamına alınmaması da büyük bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Bu bölge, projenin olası su kaynakları üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesinde önemli bir role sahiptir.

Yeraltı Suyu Seviyesindeki Düşüşler ve Sulama Sorunları

Kanal güzergâhı ve çevresindeki yeraltı suyu seviyelerinin düşmesi, özellikle tarım alanlarında sulama suyu yetersizliklerine neden olabilir. Mevcut su kaynakları üzerindeki bu olumsuz etki, bölgedeki tarımsal faaliyetleri ve dolaylı olarak ekonomik yapıyı olumsuz yönde etkileyebilir.

Bilimsel Yaklaşım Eksikliği

Kanal İstanbul Projesi, büyük ekolojik ve çevresel etkiler taşıdığı için kentin su kaynaklarına olan etkilerinin çok daha ayrıntılı ve kapsamlı bir şekilde araştırılması gerekmektedir. Ancak, şu ana kadar yapılan çalışmaların yalnızca bir ön değerlendirme düzeyinde kalmış olması ve kesin sonuçlar ortaya koymamış olması, bilimsel açıdan kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Bu durum, su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliği açısından önemli riskler taşımaktadır.

Kanal İstanbul Projesi’nin su kaynakları ve yeraltı suyu üzerindeki etkilerinin yeterince araştırılmamış olması, hem bölgedeki su kaynaklarının korunması hem de projenin çevresel sürdürülebilirliği açısından büyük bir risk teşkil etmektedir. Projenin bu aşamada daha ayrıntılı araştırmalara ve bilimsel çalışmalara dayandırılması gerektiği açıktır.

Kanal İstanbul Projesi: ÇED Raporunun Yetersizlikleri ve Çevresel Etkileri

Kanal İstanbul Projesi, başta İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi olmak üzere çevresel anlamda geri dönülemez sonuçlar doğurabilecek ciddi riskler taşımaktadır. Ancak, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu bu etkileri kapsamlı ve hassasiyetle ele almamış, eksik ve yanıltıcı değerlendirmeler yapmıştır. Projenin su kaynaklarına, ekosistemlere, ve Marmara Denizi’ne etkileri üzerine yapılan analizler aşağıda detaylandırılmıştır.

Su Akımları ve Marmara Denizi’ne Olan Etkiler

Kanalın açılmasıyla İstanbul Boğazı’ndaki doğal su akım bütçesi önemli ölçüde değişecektir. Üst akım debisi %16 azalacak, Marmara Denizi'nden Karadeniz'e doğru olan alt akım debisi %31 artacaktır. Kanal İstanbul, Marmara Denizi’ne 5.500 m³/s debi ile su taşıyacak ve bu su, Küçükçekmece kıyısına boşalacaktır. Bu bölge, Marmara Denizi'nin kirlenmeye en duyarlı ve etkilenmeye açık bölgelerinden biridir.

Kanalın Marmara Denizi’ne taşıyacağı su, 107 ton azot ve 9,5 ton fosfor yükü içererek günde 13 milyon kişinin atıksu yüküne eşdeğer bir kirlilik oluşturacaktır. Bu kirlenme Marmara Denizi’nde uzun vadede kalıcı tahribat ve deniz ekosisteminde ölümcül sonuçlar doğuracaktır. Özellikle İstanbul’daki mevcut ileri biyolojik arıtma tesislerinin atıksu deşarjı ile kıyaslandığında, kanalın taşıdığı kirlilik yükü çok daha yüksektir.

Sazlıdere Barajı’nın Devre Dışı Kalması ve Su Kıtlığı

Proje güzergahı üzerinde bulunan Sazlıdere Barajı, İstanbul’un içme suyu ihtiyacını karşılayan önemli kaynaklardan biridir. Barajın devre dışı kalması, 1,35 milyon kişiye yetecek kadar suyun kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda İstanbul’da kişi başına düşen su miktarı azalacak ve yeni su kaynakları bulma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. İstanbul gibi su kaynakları sınırlı olan bir metropolde bu kaybın nasıl telafi edileceği ciddi bir soru işaretidir.

Hafriyat ve Kıyı Dolgusu

Kanal İstanbul'un inşası sırasında yaklaşık 1,1 milyar m³ hafriyat çıkarılacağı ve bu hafriyatın 38 kilometrelik bir kıyı dolgusunda kullanılacağı belirtilmiştir. Ancak, bu gevşek hafriyat toprağının denize karışması ve Marmara Denizi boyunca yayılması kuvvetle muhtemeldir. Bu durum, deniz tabanındaki ekosistemlerin tahrip olmasına ve dip örtüsündeki canlıların yok olmasına neden olabilir. Ayrıca hafriyatın Marmara Denizi'ne taşınması, suyun kalitesini düşürecek ve deniz kirliliğini artıracaktır.

Küçükçekmece Gölü’nde Dip Tarama ve Kirlilik

Kanalın güzergahında yer alan Küçükçekmece Gölü’nde 53 milyon m³ dip tarama yapılacak ve bu süreçte yüksek oranda kirlilik içeren çamur atıkları ortaya çıkacaktır. Bu çamur atıklarının basit çökelme tankları içinde susuzlaştırılacağı ve denize döküleceği planlanmıştır. Ancak bu yöntem, çamurun ve kirli suyun yönetmeliklere uygun şekilde arıtılmadan denize deşarj edilmesine neden olacaktır. Bu durum, Marmara Denizi’nde kirlilik seviyesini daha da artıracak ve ekosistemi ciddi şekilde tehdit edecektir.

Nüfus Artışı, Atık Üretimi ve Su İhtiyacı

Kanal çevresinde oluşacak yeni yerleşim alanlarının yaklaşık 1,5-2 milyon kişilik bir nüfusu çekeceği öngörülmektedir. Bu nüfus, büyük miktarda enerji tüketimine, günlük 1.500-2.000 ton arasında katı atık üretimine ve hava kirliliğine yol açacaktır. Ayrıca, 1,5 milyonluk nüfusun günlük su ihtiyacı 270.000 m³, yıllık su ihtiyacı ise 100 milyon m³ olacaktır. Bu talep, İstanbul’un mevcut su kaynaklarına ek bir yük getirecek ve şehirdeki su kıtlığını daha da derinleştirecektir.

Sonuç

Tüm bu veriler, Kanal İstanbul’un çevresel, ekolojik ve su kaynaklarına olan etkilerinin geri dönülemez ve ölümcül olacağını göstermektedir. Kanalın yaratacağı kirlilik, Marmara Denizi’ni kalıcı olarak kirletecek, İstanbul’un su kaynaklarını tehdit edecek ve ekosistemlerin bozulmasına yol açacaktır. Sonuç olarak, tercih "ya İstanbul ya Kanal" şeklinde yapılmalı, böylesi bir projenin uygulanmasının şehrin geleceği üzerinde ciddi olumsuz sonuçlar doğuracağı dikkate alınmalıdır.

Türk.eco Türkiye Ekoloji Portalı