Muazene...
Muvazene, denge... Belki de hayatta en çok aradığımız şey, ama bir o kadar da bulamadığımız. Dengesiz olmak ne demek peki? Aklını, kalbini, ruhunu kontrol edememek, bir boşluğa düşmek... Hani o "deli" dedikleri var ya, işte tam da o. En sevdiğin bile seni anlamaz, alay eder ya... İşte o an, daha da yalnız hissedersin. Neden delirir insan? Çok düşündüğünde, ama bir çözüm bulamadığında; tüm gücünü harcayıp yine de kaybettiğinde... Sevdiğin gidince mesela, tutunacak hiçbir şeyin kalmadığında... Kendi kendine konuşmaya başlar insan. Her kendiyle konuşma delilik değildir belki ama insan bazen, duygularını ifade edemediğinde kendiyle konuşur. Yanında seni dinleyecek kimse yokken, içindeki fırtınaları, umutları, hayal kırıklıklarını birilerine anlatmak istersin ama konuşamazsın. İşte o zaman tek dinleyicin sen olursun. Sessizlik ağır gelir, kelimeler taşar. Yalnızlık öyle bir şey ki, içine konuşursun. Kalabalıklar içinde bile... Ve zamanla birikir, birikir, patlar. Stres, özlem, hüzün... Hepsi bir balon gibi dolup taşar, bir noktada patlamadan önce kendinle konuşarak o gerginliği hafifletmeye çalışırsın. Sonra başlarsın dağlara taşlara dereler denizlere insanlara haykırmaya. Boşaltıp içindeki sıkışan enerjiyi. Çekilirsin köşene. Kimse anlayamaz seni. Ama toplum ne der? "Deli." Ne güzel de tarif etmişler beni. Çünkü sevdiğim gittikten sonra, başka kime anlatabilirim ki içimdekini ?

Muvazene, denge... Belki de hayatta en çok aradığımız şey, ama bir o kadar da bulamadığımız. Dengesiz olmak ne demek peki? Aklını, kalbini, ruhunu kontrol edememek, bir boşluğa düşmek... Hani o "deli" dedikleri var ya, işte tam da o.
En sevdiğin bile seni anlamaz, alay eder ya... İşte o an, daha da yalnız hissedersin. Neden delirir insan? Çok düşündüğünde, ama bir çözüm bulamadığında; tüm gücünü harcayıp yine de kaybettiğinde... Sevdiğin gidince mesela, tutunacak hiçbir şeyin kalmadığında...
Kendi kendine konuşmaya başlar insan. Her kendiyle konuşma delilik değildir belki ama insan bazen, duygularını ifade edemediğinde kendiyle konuşur. Yanında seni dinleyecek kimse yokken, içindeki fırtınaları, umutları, hayal kırıklıklarını birilerine anlatmak istersin ama konuşamazsın. İşte o zaman tek dinleyicin sen olursun. Sessizlik ağır gelir, kelimeler taşar.
Yalnızlık öyle bir şey ki, içine konuşursun. Kalabalıklar içinde bile... Ve zamanla birikir, birikir, patlar. Stres, özlem, hüzün... Hepsi bir balon gibi dolup taşar, bir noktada patlamadan önce kendinle konuşarak o gerginliği hafifletmeye çalışırsın. Sonra başlarsın dağlara taşlara dereler denizlere insanlara haykırmaya. Boşaltıp içindeki sıkışan enerjiyi. Çekilirsin köşene. Kimse anlayamaz seni.
Ama toplum ne der? "Deli." Ne güzel de tarif etmişler beni. Çünkü sevdiğim gittikten sonra, başka kime anlatabilirim ki içimdekini ?