Yenilenebilir Enerji Adı Altında Sulak Alanlar Tehlikede
Türkiye’nin Sulak Alanları ve Yenilenebilir Enerji: Doğal Kaynakların Kayıp Hikayesi
Türkiye’nin sulak alanları hızla yok olurken, yenilenebilir enerji alanında tartışmalı adımlar atılmaya devam ediyor. 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde, Türkiye’nin sulak alanlarını koruma taahhüdüne rağmen son 60 yılda 260’tan fazla göl, dere ve sulak alanın kuruduğu veya işlevini yitirdiği ortaya çıkmış durumda. 1994 yılında imzaladığı Ramsar Sözleşmesi’ne göre korumayı taahhüt ettiği alanlardan Akyatan Gölü, Burdur Gölü, Gediz Deltası ve diğerleri ne yazık ki bu süreçte ciddi zarar gördü. Uzmanlar, sulak alanlardaki su kayıplarının yüzde 75’in üzerinde olduğunu belirtiyor. Bunun sonucunda, Türkiye’de göller hızla kuruyor ve doğal zenginliklerimiz birer birer yok oluyor.
Sulak alanların bu şekilde kaybına, vahşi sulama yöntemleri, kuraklık ve değişen yağış rejimi sebep oluyor. Su seviyesindeki düşüşler, buharlaşmayı tetiklerken, bilinçsiz su kullanımı ve yanlış planlama ile uygulamalar durumu daha da kötüleştiriyor. Marmara Gölü’nün yanlış sulama politikaları ve aşırı kullanım nedeniyle tamamen kuruması, doğal varlıklara verilen değeri gözler önüne seren önemli bir örnek olarak öne çıkıyor.
Öte yandan, Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımlarının doğal alanlara zarar verme potansiyeli taşıyan yeni bir yasayla gündeme gelmesi, bu kaynakların korunmasına yönelik endişeleri artırıyor. TBMM’de görüşülen yasa tasarısına göre, kıyı kanununda yapılacak değişikliklerle, içme-kullanma suyu temin edilen rezervuarlar ve sulak alanlar hariç denizler, baraj gölleri, suni göller ve doğal göllerde imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilecek. Bu düzenlemeyle, imar şartlarına bağlı kalmadan her türlü su kaynağının üzerine rüzgâr türbinleri veya güneş panelleri inşa edilebilecek. Ayrıca, yenilenebilir enerji yatırımları için sağlanan devlet alım garantisinin TL cinsinden olma zorunluluğu kaldırılarak, yabancı sermayenin ülkeye çekilmesi hedefleniyor. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımları yapmak için dövizle alım garantisi talep ettiği ve bu düzenlemelerin de bu talepleri karşılamak üzere yapıldığı belirtiliyor.
Temmuz 2023’te Türkiye ile BAE arasında imzalanan 50,7 milyar dolarlık yatırım anlaşması, enerji ortaklıkları ve yenilenebilir enerji projeleri için de zemin hazırladı. Anlaşma kapsamında BAE’nin Türkiye’deki projeleri için gerekli izinler ve çevresel etki değerlendirme süreçlerinde kolaylık sağlanması taahhüt edilmişti. Bu düzenlemeler, Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanında doğal varlıklarının korunması yerine, yabancı sermayeye sunulmasının önünü açıyor.
Sonuç olarak, Türkiye’deki yenilenebilir enerji yatırımlarının plansız, izinsiz ve doğa koruma prensiplerinden uzak bir şekilde ilerlemesi, doğal alanların korunması açısından ciddi endişeler yaratıyor. Bu düzenlemelerle, Türkiye’nin doğal kaynakları, başka bir ülkenin enerji ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanılma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının bu şekilde araçsallaştırılması, doğaya olan zararların artmasına yol açabilir ve bu da Türkiye’nin doğal varlıklarının korunmasına yönelik uluslararası taahhütleriyle çelişiyor.