Bir Tabip, Bir Neyzen ve Bir Şişe Rakı: Mizah ile Yoğrulmuş Bir Karşılaşma

Türk sanat ve edebiyat dünyasının iki önemli figürü, Neyzen Tevfik ve İbrahim Çallı, her biri kendi alanında benzersiz yeteneklerdi.

Bir Tabip, Bir Neyzen ve Bir Şişe Rakı: Mizah ile Yoğrulmuş Bir Karşılaşma

Neyzen Tevfik, ünlü neyzenliği kadar keskin zekâsı ve sivri diliyle de tanınırdı. Hayatı boyunca özgürlüğüne düşkün, toplumsal normlara karşı koyan ve kendi doğrularını yaşayan bir insandı. Bu yaşam tarzı, onu defalarca tedavi eden ünlü psikiyatrist Mazhar Osman’ın kapısına da sık sık getirmişti.

Bir gün Mazhar Osman, Neyzen Tevfik’i koltuğunun altında bir büyük şişe rakıyla yakalar. Bu sahne, doktor ile hastası arasında geçen kısa ama düşündürücü bir diyalogla sonuçlanır:

Mazhar Osman: "Bu ne Neyzen?"

Neyzen Tevfik: "Rakı doktor."

Mazhar Osman: "Çabuk dök onu!"

Neyzen Tevfik: "Dökemem, yarısı İbrahim Çallı’nın."

Mazhar Osman: "O zaman yarısını dök."

Neyzen Tevfik: "Olmaz, üstteki onun..."

Bu diyalog, sadece mizahi bir anı olarak kalmaz, aynı zamanda Neyzen Tevfik’in hayat felsefesini ve dostluk anlayışını da yansıtır. Neyzen Tevfik için dostluk, paylaşılan bir şeydi; hatta bir şişe rakının bile yarısı dostuna aitti. Onun gözünde bu paylaşım, basit bir içki paylaşımından çok daha fazlasını ifade ederdi: Bir tür yaşam anlayışı, bir dayanışma biçimi.

Mazhar Osman ise Neyzen’i defalarca tedavi etmiş bir doktor olarak, onun alkolle olan ilişkisini yakından biliyordu. Ancak Neyzen’in bu alışkanlıklarına karşı koymak da bir o kadar zordu. Doktorun ısrarı ve Neyzen’in zekice yanıtları, bu sahnenin ne kadar doğal ve içten olduğunu gösterir. Neyzen, kendi yaşam tarzına yapılan müdahaleleri zarif ama keskin bir mizahla savuşturur.

Mazhar Osman, Türkiye'nin ilk modern psikiyatristlerinden biri olarak tanınır. O, Neyzen Tevfik gibi sıra dışı bir kişiliği tedavi etmeye çalışırken, hastasının sıradışı karakterini de anlamak zorunda kalıyordu. Neyzen’in alkolle olan bağı, bir tür kaçıştan ziyade onun hayatının doğal bir parçasıydı. Bu nedenle, doktorun müdahaleleri sıklıkla onun mizahi karşılıklarıyla sonuçlanıyordu.

Neyzen Tevfik’in yaşamı boyunca sürdürdüğü bu tutum, aslında sanatçıların hayatı ve kimliği üzerine de derin bir mesaj taşır. Sanatçılar, toplumsal normlara uymak yerine, kendi yollarını çizerler. Neyzen de bu doğrultuda, alkolün bile yarısını dostuyla paylaşmayı bir yaşam biçimi olarak benimsemişti. Mazhar Osman’ın tedavi çabalarına rağmen, Neyzen’in bu hayata bağlılığı, mizahla örülmüş bir direnç olarak karşımıza çıkıyor.

Bu kısa anekdot, bize sadece bir güldürü malzemesi sunmaz; aynı zamanda sanat ve hayatın nasıl iç içe geçtiğini de gösterir. Neyzen Tevfik’in rakı şişesi, onun için bir bağımlılık değil, bir dostluk sembolü haline gelmişti. Mazhar Osman’ın ise bunu değiştirmeye çalışması, ama her seferinde Neyzen’in ince zekâsıyla karşılaşması, sanatın ve özgürlüğün doktorların reçetelerinden daha güçlü olduğunu hatırlatır.

Sonuç olarak, Neyzen Tevfik ile Mazhar Osman arasındaki bu diyalog, hem Türk edebiyatında hem de sanat tarihinde unutulmaz bir yere sahiptir. Neyzen’in zekâsı, doktorun ciddiyeti ve İbrahim Çallı’nın adıyla daha da zenginleşen bu sahne, hayatın karmaşıklığını ve dostlukların değerini mizahla anlatmanın en güzel örneklerinden biri olarak hatırlanacaktır.