Eril Evren
Arka fonda: “Her şeyin başında evren yaratıIdı. Bu birçok insanı kızdırdı ve çoğu zaman kötü bir adam oIarak görüIdü.” -Otostopçunun Galaksi Rehberi |DougIas Adams Blog boyunca zıtlıklar üzerine pek çok tefekkür gerçekleştirdik ve yorumlar yaptık. Çünkü zaman ve mekan zıtlıklar sayesinde var oldu. O nedenle yaşamımızı domine eden kavramların uçlarında dolanıp kendimize dönmeye, dengemizi bulmaya […] Yeni blog yazısı " Eril Evren " Zamanın Ötesi web sitesinde yayında.

Arka fonda:
“Her şeyin başında evren yaratıIdı. Bu birçok insanı kızdırdı ve çoğu zaman kötü bir adam oIarak görüIdü.” -Otostopçunun Galaksi Rehberi |DougIas Adams
Blog boyunca zıtlıklar üzerine pek çok tefekkür gerçekleştirdik ve yorumlar yaptık. Çünkü zaman ve mekan zıtlıklar sayesinde var oldu. O nedenle yaşamımızı domine eden kavramların uçlarında dolanıp kendimize dönmeye, dengemizi bulmaya çalıştık. Dengeye gelmenin yolu bazen uçlardan soyutlanıp dinginleşmekken bazen de o uçlara gidip birebir yaşamak oldu. Şimdi o uçlardan birine, “eril” kavramına bir yolculuğa çıkacağız. Kavram size çok soğuk ve yabancı, akademik bir yazı imajı vermesin. Her zamanki gibi hayatın içinden donelerle yolculuğumuz taçlandıracağız.
Öncelikle eril ve erkek kavramlarının aynı olmadığını belirtmemiz gerek. Eril kavramı sembolizm ve semantikte bir tür kültürü ifade eder. Davranışlar ve yaklaşımlar bütününü belirtir. O nedenle bir cinse atfedilmemelidir. Nitekim Fransızca ve arapça bilenler bu diller içerisinde eril ve dişil kelimeler olduğunu biliyordur. Kelimelere, hareketlere, objelere ve duygulara da eril ve dişil gibi atıflar yapılabilir. Yazı boyunca bu aklımızdan çıkmasın ki cinsiyetçilik algısı oluşmasın.
En temelden başlayalım. Burada biraz ham felsefe yapacağız ve sizi salt kavramlarla soyut düşünmeye zorlayacağız… “Dualitenin Çöküşü” adlı yazımızda da belirttiğimiz üzere evren; kavramsal düzeyde bir tür “ilk hareket” ile var olmaya başladı. Bu ilk hareket eril bir harekettir çünkü bir irade gösterir. Hareket etme güdüsü… İlk hareketle birlikte, bu hareket etme güdüsüne karşı zıt bir kuvvet olarak durma (atalet) isteği de vuku buluyor ve bu iki kuvvet devamlı olarak birbirlerine etki ediyorlar. Atalet güdüsü ise dişil bir kavram. Hareket güdüsü ve hareketsizlik karşı karşıya gelip birbirlerine etki ettiğinde noktanın yolu denen bir başka kavram ortaya çıkıyor ve spiral bir hareket çiziyor. Konunun detayını ilgili yazıdan okuyabilirsiniz, eril ve dişil kavramlarının temelini anlamak adına bu kadarı bize kafi. Fark ettiğiniz üzere bu iki zıt kavramın etkileşimiyle hiçlikten formlar, çizgiler, şekiller oluşmaya başlıyor. Yani her şey eril ve dişilin birleşmesinden ortaya çıkıyor. (Mesajı aldınız )
Şimdi biraz daha ayağımızı toprağa basalım ve soyut kavramları somuta indirelim. İlk hareketi veren iradeye eril dedik. Düşünülmesin ki eril enerji var oluşu yaratmıştır da atalet isteği dişil olduğu için dişil enerji pasiftir, kötüdür, ikinci plandadır… İkisi birlikte bir bütün. Biri diğerinden yeğ değil. Bir örnekle açıklamak gerekirse; kütle çekimi olmasaydı evrendeki tüm gaz ve toz bulutları sonsuza dek ilerler ve asla gezegenler oluşmazdı. Kütle çekimi sayesinde uzay boşluğundaki materyaller öbek öbek toplandı ve gök cisimlerini oluşturdu. Külte çekimi dişil bir enerjidir ve atalet isteğinin çok güzel bir örneğidir. Big bang çerçevesinde düşünüldüğünde; yukarıda bahsi geçen ilk hareket big bang, akabinde oluşan kütle çekim kuvveti de hareketi durduran dişil gücü temsil eder.
Gaz ve toz bulutlarının dağılmasını önleyip dünya gezegenini oluşmasını da sağladığımıza göre artık biraz daha hayatın içinden eril örneklere göz atabiliriz. Bir ağaçtan toprağa düşen tohum topraktan baş verir ve yukarı doğru uzamaya başlar. Bu eril bir davranıştır ki şunu da fark etmişsinizdir, eril hareketler hep ileri, dikine doğru hareketlerdir Dişil hareketler ise dairesel ve ovaldir. (Evet vajina ve penis formları, tarihteki savaş zaferi anıtlarının kuleler, dikine eserler olması, dişil ve savaşçı olmayan toplumların daha oval yapılar inşa etmeleri, iktidar takıntılı insanların uzun araçlar, uzun burunlu ayakkabılar almaları vs. vs. aklınıza gelen her şey doğru :)) ) Oval tohum aslında atalet halinde yani durağandır. Nitekim kuruduğunda yıllarca hareketsiz durabilir. Fakat toprağa düşüp suyla buluştuğunda o ölü gibi görünen kuru tohum cana gelir ve topraktan baş verir, filizlenir. Tohum dişildir, tohumdan çıkan filiz ise erildir. Böylece eril ve dişilin birlikteliği yeni hayatları, yeni ağaçları, yeni tohumları meydana getirir.
Bu tohumun meydana getirdiği ağacın meyvesinden, yasak elmadan yiyen insan da kuşkusuz eril ve dişil güçlere tabidir. Prensip de aynı işler. Eğer biri bir iş kurmak istiyorsa önce ilgili makamlara başvuruda bulunarak bir irade beyanında bulunur. Başvurular esnasında evraklar hep ileri doğru uzatılır, iş yeri binaları yapılır, yukarı doğru yükselir. Fabrikadan uzun tırlara ürünler yüklenir ve ileri doğru yollara çıkar. O nedenle bazı patronlar için işleri bir tür iktidar simgeleridir ve övünürken de bu güdüyle övünürler, fark etmişsinizdir
İnsanlar ve kurumları eril prensipler doğrultusunda büyür gelişirken buna karşın dişil prensipler insanın ileri doğru hareketini sabote etmek ister. İşler krize girer, tırlar ileri doğru gitmek yerine yerinde sayar, hep aynı müşterilerin çevresinde daireler çizer ve patronlar ofislerinde sıkıntıdan daireler çizerler… İçtikleri ince uzun sigaralar dahi eril güdülerini tatmin etmeye yetmez böyle sıkıntılı anlarında. Makineler çalışmayı durdurur, atalet isteği baskın gelir ve firma küçülür. Tüm bunlara rağmen şirket buradan bir tecrübe çıkarmıştır ve daireler çizen kozasından çıkar, yeniden ama bu sefer daha büyük, daha cesur adımlar atar ve tekrardan büyümeye başlar. Bu döngü böylece sürer gider… Hiçbir firma sonsuza dek büyümez ya da sonsuza dek daireler çizmez. Bu, evrensel döngünün mikro yansımalarından başka bir şey değildir.
Hayatımız süresince her an bu eril ve dişil prensiplerin uç örnekleriyle karşılaşırız. Mesela her şeye müdahale eden o akraba… Alınacak en önemsiz ve basit kararda bile söz söyler ve kendi dediği olsun ister. Hatta en tipik örnekleri de bir iş zaten yapılmakta iken o işin yapılsın diye direktif verenleridir. Çünkü içindeki eril güdü nedeniyle ilk hareketi başlatan olmak ister. Hareket başlamış olsa bile hükmü veren olmayı, iradeyi gösteren olmayı ister. Bu tür insanlara karşı hepimiz “he” deyip geçsek bile o sanır ki kendisi söylediği için o hareket başlatıldı. Ya da kendi profesyonellik ve yetki alanının dışındaki birimlere de karışan ve sanki tüm işin yükü sadece kendi omuzlarındaymış gibi davranan o yöneticiyi hepimiz tanırız. Tüm bu örnekler eril prensibin uç örneklerini temsil ediyor. Eğer amacımız dengeye gelmekse uçların törpülenmesi gerekiyor ve bu da ancak kendimizi dişil prensibe bırakmakla mümkün. Yani… “Bırakmakla” mümkün
Uzay boşluğunda salınan tozların yıldızlara, kuru ve ölü tohumun yem yeşil, hayat dolu bir ağaca dönüşmesinden çıkarmamız gereken dersler var. Boşluktaki tozlar ilerlemek yerine kütle çekim etkisine kendilerini bıraktıklarında dengeye ulaşarak gök cisimlerine dönüşmüşlerdi. Nitekim tohum ağaçtan kendisini toprağa bıraktığında filiz verebilmişti. Yani dişil bir güdü olan bırakma eylemi tohumun eril bir güdü olan filizlenme eylemini gerçekleştirmesini sağlamıştı. Eril prensipleri uçlarda yaşayan birinin de yapması gereken şey kendisini toprağa bırakması, uzay boşluğunda salınması olacaktır. Bu bırakış bazen sigarayı bırakır gibi azar azar bazen de aniden olur ama en etkili yöntem çiviyi çiviyle sökmek olacaktır. Yani o herkese kök söktüren ve müdahale eden eril güdüleri insan kendisi üzerinde kullandığında hem kendi kendisine empati yapacak hem de en iyi olduğu prensiple yani ileri doğru adım attıran eril güçle dengeye gelmesi daha kolay olacak, bir tür kaldıraç etkisi yapacaktır.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi eril irade uçlardan biri. Asla bir uç diğerinden yeğ değil. Mutlak dişil güdüyle hareket eden bir insan da kuşkusuz denge konumundan uzaktadır. Her şeyi bırakan, vaz geçen, profesyonel olduğu bir konuda bile sorulmadıkça müdahale etmeyen ve yukarıdaki örneklerdeki uç erillerde yaşayanlara “he” deyip geçen, tartışmayan biri de bir ucu yaşıyordur. Onun için ne yapmak gerektiği başka bir yazımızın konusu olsun. Nitekim bu blogun naçizane yazarı bu uçtan muzdarip, o nedenle eril enerjiyle baş etmede uzman fakat dişil enerjinin dengeye gelmesi konusunda prosese devam ediyor, bunun formülünü bulduğunda, deneyimlediğinde “Dişil Evren” başlığıyla da reçetesini yazacaktır.
Zamanın Ötesi blogumuzun çok sevilen pek çok sözünden biri de şudur: “Zıtlıklar bir çubuğun iki ucudur, uçları birleştirdiğimizde bir halka elde ederiz, o halkadan da sonsuzluğa, zamanın ötesine ulaşırız…” Uçları birleştirmek, zamanın ötesine geçmek istiyoruz. Nihai güdümüz eril ve dişilin birleştiği ve artık tek olduğu o bütünlüğe ulaşmak.
“Geçilmez halka” ’yı geçmek…
Yeni blog yazısı " Eril Evren " Zamanın Ötesi web sitesinde yayında.