Solmayan Aşkın Öyküsü
Zaman her şeyi değiştirir, derler. Gençlik gider, yüzlerde kırışıklıklar belirir, beden yaşlanır.
Zaman her şeyi değiştirir, derler. Gençlik gider, yüzlerde kırışıklıklar belirir, beden yaşlanır. Ama gerçek sevgi, zamanın getirdiği bu değişimlere rağmen dimdik ayakta kalır. Öyle bir aşk vardır ki, ne yapraklar gazel olup döküldüğünde, ne de fidanlar kuruduğunda solmaz. Bu makale, zamanın aşka dokunamayacağını ve sevgiyi zayıflatamayacağını anlatan bir öykünün yansımasıdır.
Fiziksel görünüm zamanla değişir; saçlar ağarır, bel bükülür, beden yorulur. Ancak sevdiğimiz kişi bizim için her zaman taze kalan bir fidan, gönlümüzde solmayan bir çiçek olarak kalmaya devam eder. Aşkın yalnızca bedensel değil, ruhsal bir bağ olduğu vurgulanır. Yıllar geçse de sevilen kişinin iç güzelliğine olan hayranlık asla tükenmez, tam tersine zamanla daha da derinleşir.
Bülbülün güle duyduğu özlem misali, Kerem’in Aslı’sına duyduğu ateş gibi, bu aşk da derindir. Zaman, ne fiziksel değişimleri ne de hayatın zorluklarını sevginin önüne set olarak koyabilir. Çünkü bu sevgi, yüzeysel değil, ruhsal bir bağlılığa dayanmaktadır.
Sevilen kişi belki bir gün yaşlanır, beden gücünü yitirir. Ancak bu, aşkın sona erdiği anlamına gelmez. Aksine, tıpkı tadına doyulmaz bal gibi, sevilen kişinin varlığı hayatta kalmaya ve her geçen gün daha da tatlanmaya devam eder. Aşk, bir insanın bedenine değil, ruhuna bağlıdır. Fiziksel varlıklar solsa da, sevgi solmaz.
Zamana direnen bu tür bir sevgi, gerçek sadakatin ve bağlılığın ne olduğunu gösterir. Sevdiğimiz kişiyi her koşulda olduğu gibi kabul etmek, fiziksel görünüşten öte bir sevgiye sahip olduğumuzu kanıtlar. Bu nedenle, aşkın en saf hali, zamanla değişmeyen, aksine olgunlaşan ve güçlenen bir aşktır.
Bu öykü, modern ilişkilerde sıklıkla gözden kaçırılan bir gerçeği hatırlatıyor: Gerçek sevgi, dış görünüşe ve zamana bağlı olmayan, ruhun derinliklerine işleyen bir bağdır. Ne kadar zaman geçerse geçsin, ne fiziksel değişiklikler ne de hayatın getirdiği zorluklar bu sevgiyi zayıflatabilir. Çünkü bu aşk, tıpkı bal gibi tatlı, tıpkı çiçek gibi sürekli taze kalan bir aşktır.