Doğaya yalnız başına çıkmak cesaret ister. Birçok doğa sporcusu, bu fikre sıcak bakmaz. "Tek başına yürüyen doğa sporcusu olamaz" diyen mi istersiniz, Likya Yolu’nu yürüyüp geldikten sonra "Yaptığınız en büyük hata tek başına yürümek, asla yalnız başına doğaya çıkılmaz" diyen mi? Kime sorsanız, tek başına yürüyüşe olumsuz bakacaktır. Üstelik bunu söyleyenlerin birçoğu da doğa yürüyüşçüsü!
Bu durum aslında ülkemizde bir solo yürüyüş kültürünün olmamasından kaynaklanıyor. Benim bildiğim kadarıyla Türkiye’de sadece birkaç kişi tek başına doğa yürüyüşü yapıyor. Oysa ki doğa sporlarına bizden çok daha önce başlayan ülkelerde, solo yürüyüş konusu çoktan çözüme kavuşmuş. Kadın ve erkek birçok doğa tutkunu, tek başına uzun yürüyüşler yapabiliyor.
Tek başına yürüyüşün en pragmatik nedenlerinden biri, bir yürüyüş arkadaşı bulmanın zorluğu. Çevremdeki deneyimli arkadaşlarım bile, günübirlik yürüyüşler için çoğu zaman partner bulamadıkları için yürüyüşe çıkamıyor. İşte bu noktada solo yürüyüş devreye giriyor. Başkalarının planlarına ya da uygun olup olmamalarına bağlı kalmadan, istediğiniz zaman doğanın tadını çıkarma fırsatı sunuyor. Bu, özgürlüğün ve bağımsızlığın gerçek tanımı.
Tek başına yürüyüş, aynı zamanda insanın kendisiyle baş başa kalıp içsel bir yolculuk yapması anlamına da gelir. Ruhsal sağlığınız için bir meditasyon gibidir. Kendinizi dinler, kararlarınızı kendi başınıza alır ve sınırlarınızı keşfedersiniz. Grup yürüyüşlerinde bu lüks yoktur; kararlar ortak alınır, hız en yavaş üyeye göre ayarlanır ve doğanın tadını çıkarma şansınız bile azalabilir.
Elbette solo yürüyüşün zorlukları da var. Yalnızlık, fazla yük taşıma zorunluluğu ve olası risklere karşı yardım almanın zorluğu, bu sporun dezavantajlarından bazıları. Ancak yeterli bilgi ve deneyime sahip olduğunuzda, bu zorlukların üstesinden gelmek mümkündür.
Sonuç olarak, solo yürüyüş tamamen kişisel bir tercih. Kimine göre riskli, kimine göre ise özgürlüğün ta kendisi. Doğa, her zaman yalnız bir yürüyüşçüyü kucaklamaya hazır.