Şeytanla Anlaşma
Yeni yazı yayınlandığında maille haberdar olmak ve abonelere özel bilgilendirmeler için mailinizi yazın: Bazen, şeytanı yenmek için şeytanla anlaşmalısınız. -Lars Von Trier Arka fonda: Şeytanla anlaşma kuşkusuz bir metafor. Şeytan enerjinin sıkışıp maddeye dönüşmesini sembolize eder. Şeytana uyduğumuz, şeytanla anlaşma yaptığımız her sefer aslında potansiyel enerjimizin daha fazlasını maddeye dönüştürmek için harcıyoruz demektir. O nedenle […] Yeni blog yazısı " Şeytanla Anlaşma " Zamanın Ötesi web sitesinde yayında.


Bazen, şeytanı yenmek için şeytanla anlaşmalısınız.
Arka fonda:
Şeytanla anlaşma kuşkusuz bir metafor.
Şeytan enerjinin sıkışıp maddeye dönüşmesini sembolize eder. Şeytana uyduğumuz, şeytanla anlaşma yaptığımız her sefer aslında potansiyel enerjimizin daha fazlasını maddeye dönüştürmek için harcıyoruz demektir. O nedenle maddi anlamda bizi tatmin eden zevkler bizi yorar. Eylemden zevk alırken enerjimizi materyalize etmediğimizde hem dinç hem de keyifli oluruz ki bunun adı tam manasıyla şudur: HAZ!
Dinlerin doğuşundan bu yana, daha doğrusu şeytan kavramının ortaya çıkışından bu yana şeytanla anlaşma yapma metaforu pek çok esere konu oldu. Bunlardan en meşhuru kuşkusuz Johann Wolfgang von Goethe’nin hayatı boyunca yazdığı eseri “Faust” tur. Faust’ta şeytan tanrı ile bir iddiaya girer. İddiaya göre şeytan, insanlara yardım etmeye çalışan Faust adlı hekimi amiyane tabiriyle “yoldan çıkarmaya”, insanlara yardım etmeyi bıraktırmaya ve maddi zevklerin peşine düşürmeye çalışacaktır. Başarırsa iddiayı kazanacak ve tüm dünyanın hakimi olacaktır. Bu amaçla Faust’a oyunlar yapar ve onu amacından saptırarak dünyadaki zevklerin peşine düşmesini sağlar. Nitekim olaylar şeytanın istediği gibi gidiyor gibi görünse de nihayetinde tanrı iddiayı kazanır çünkü Faust tüm dünyevi zevklerin peşine düşmesine rağmen dünyevi zevk uğruna peşine düştüğü bir kadını çok sevmiş ve onun peşinden ateşe atlamış, fedakarlık yapmıştır. Sevgi tüm manevi değerleri kapsamaktadır ve şeytan iddiayı kaybetmiş, aksine Faust’un yükselmesini sağlamıştır.
Faust eseri hakkında detaylı inceleme için buraya tıklayarak Faust blog gönderime göz atabilirsiniz.
Gizli bilimlere hakim olan ve özellikle kendi üzerinde çok çalışan Goethe, yaşadığı gerçek olaylara dayanarak gençlik yıllarından ölüm döşeğine dek yavaş yavaş bir günlük gibi yazdığı bu eserde çok gizemli bir hakikate ışık tutuyor. O da insanın şeytanla her zaman anlaşma masasına oturduğu ama bundan her zaman zararlı çıkmak zorunda olmadığı…
Popüler Kültürde Şeytanla Anlaşma Yapma
Bu temayı güncel yapımlarda da görmek mümkün. Azra Kohen’in Fi-Çi-Pi kitap üçlemesini okuyanlar ya da diziyi takip edenler eserdeki “Can Manay” karakterinin de Duru karakteri için şeytanı temsil ettiğini anlayacaklardır. Can Manay, Duru’ya pahalı hediyeler, arabalar evler alarak onu konfor alanında tutmaya çalışır. Bu bağlamda Duru’nun şeytanı olan Can Manay, Duru’ya kendi egosunu sonuna kadar tatmin etmesi için bir alan yaratır ama gerçek aşkı olan Deniz karakteri, Duru’nun egosunu ezer ve şaytanını engeller. Bu bağladam Duru şeytanı ve öz benliği arasında gidip gelir. Bu gidip gelmeyi bilincin bilinçaltı ve üst bilinç arasındaki gidip gelmesine de benzetebiliriz.
Şeytanla anlaşma metaforuna daha gerçekçi, hayatın içinden örneklerle yaklaşmak gerekirse… Aslında şeytanlarımız her an bizimle anlaşmalar yapmaya hazırdır. Bu bazen patronunuz olur. İşinizi sevmiyor, sırf para kazanmak ya da sosyal statü için çalışıyorsunuzdur. İşinize harcadığınız gereksiz ve anlamsız zaman yüzünden kendi uğraşlarınızla ilgilenemiyor, kendinize zaman ayıramıyorsunuzdur. Tam işi bıraksam mı diye düşünürken patronunuz size bir teklifle gelir. Sizi yükseltecektir. Daha fazla statü, daha fazla saygınlık ve para. Kulağa hoş gelir ama bu aynı zamanda kendinizden tamamen uzaklaşmanız yani kendinize, özünüze yabancılaşmanız anlamına gelecektir. Kabul eder ve sisteme ayak uydurur, ideallerinizden vazgeçersiniz. Sanılmamalıdır ki bu hikayenin sonu… İster patronunuzun teklifini kabul edin isterseniz istifa edin, her zaman gerçek benliğinizle, çıplak, maskesiz benliğinizle aynı hizada olmanın bir yolu vardır. Eğer kabul ettiğiniz işi kendi ideallerinize uygun hale getirirseniz (mesela çevreci bir iş anlayışı, toplumun azınlık gruplarına önem veren sosyal sorumluluk projeleri vs.) şeytanla yani patronla anlaşma yapmış olmanıza rağmen işinizi sevgiye dönüştürdüğünüz için kazanırsınız. Şeytan ruhunuzu ele geçiremez yani bilimsel tabirle tüm bedensel ve iradi enerjinizi boşa harcamamış, kendinize geri döndürmüş olursunuz.
İş sadece bir örnek… Şeytanla anlaşma konsepti hayatın her alanına uygulanabilir. Şeytan bazen babanız olur, size istediğiniz her şeyi verir. Babanız ister ki onun etrafında olun, onun hayatını idame ettirin ve onun yakınında kalarak endişe duymasına da gerek kalmasın. Böylece sizi ideallerinizden uzaklaştırır, ömrünüz geçer ve siz babanızın dibinde onun işini yaparak hayallerinizin hiç birini gerçekleştirmeden ama refah içinde, hiç sıkıntı çekmeden yaşamışsınız. İki seçeneğiniz vardır. Şeytanla anlaşmayı bozmak ve babanın güvenli ocağından ayrılmak, gerekirse sıkıntı çekmek ama kendini gerçekleştirmek… Ya da babanızın yanında kalmaya devam ederek koşulları istediğiniz yönde değiştirmek.
İnsan kendi enerjisini dönüştürerek değişim yaratır. Şeytan, bu bağlamda bir brülör gibidir. Brülörler kazanları ateşe veren cihazlardır ve ilk ateşi başlatırlar. Enerjilerini de kazanın kullandığı yakıttan alırlar. Patronunuz ya da babanız… Şeytanınız kimse sizi ateşe vermek için gelmiştir. Sanmayın ki yakıtı cehennemden gelmektedir… Çünkü okült gelenek ve ezoterik kaynakların anlattığına göre şeytanla anlaşma kanla yapılır, yani insanın kendi yakıtıyla… O sadece kıvılcım çakar, yakıtı sizden alır ve sizi ateşe atar.
Daha da derine indiğimizde ya da daha geniş pencereden baktığımızda aslında bizden bağımsız bir ateşleme mekanizması ya da şeytan yoktur. Şeytan da içimizdedir çünkü bazen bir patrona ya da dışarıdan gelen bir uyarıcıya ihtiyacımız olmadan da kendi şeytanımızla yüzleşiriz. Bize sevmememiz gerektiğini söyler. Sevmezken hayat daha kolay ve acısızdır. Bize vadettiği şey konfor alanıdır. Sevmezsen konforlusun, acı yok, dert yok der… Karşılığında ruhumuzu şeytanımıza satarız ve ruhsuz biri olarak ortalıkta dolaşırız…
Ya da bize cesaret etmememiz gerektiğini söyler. Biz de o çok istediğimiz yere gitmeyiz, o çok istediğimiz işi yapmaz, o çok istediğimiz insanı aramaz yani o çok istediğimiz dönüşümü gerçekleştirmeyiz. Şeytanımızla anlaşma yaparız ve karşılığında bize refah verir, risksiz bir hayat verir.
Şeytanla hangi anlaşmayı yaparsak yapalım kazanmak elimizde çünkü şeytan da biziz. Onun ateşlediği kazanlarla ısınan bir dünyaya sahibiz. Onunla yaptığımız anlaşmalar bizi ancak daha çok yaşama bağlar.
Enerjinizi, geri dönüşümlü hazlara harcayın. Böylece şeytanla anlaşmanın bir önemi kalmaz.
Yeni blog yazısı " Şeytanla Anlaşma " Zamanın Ötesi web sitesinde yayında.