Madde – Sevgi ilişkisi & Aşk Prizması

Sevgi; prizmadan geçen beyaz ışık gibidir. Aşk ise prizmanın kendisi... İnsan aşık olduğunda, tek ve bir olan sevgi diğer tüm renklere ayrışmaya ve... Yeni blog yazısı " Madde – Sevgi ilişkisi & Aşk Prizması " Zamanın Ötesi web sitesinde yayında.

Madde – Sevgi ilişkisi & Aşk Prizması

Arka fonda:

Aşk ne ünvan tanır ne zenginlik. Bir kraliçeyle kralı oynayan bir soytarı arasında da alevlenebilir. -Shakespeare in Love (1998)

Bazen en uzun yolculuk iki insan arasındaki mesafedir. -The Painted Veil (2006)

Gerçekten verecek çok fazla sevgim var ama verecek kimsem yok. -Magnolia (1999)

 İnsan sevdiğini öldürür diye bir söz vardır ya. Aslında bakın, insanı öldüren hep sevdiğidir. -Fight Club (1999)

Sana aşkı sorsam sonelerden alıntı yapacaksın. Ama bir kadının karşısında hiç tamamen savunmasız kalmadın. Sana gözleriyle hükmedecek birini görmedin. Tanrı’nın seni cehennemden kurtarması için indirdiği melek olduğunu hiç düşünmedin. Onun meleği olmak nasıl bir şey bunu da bilmiyorsun. -Can Dostum (1997)

Sevmek insanın kendi kendini aşmasıdır. -Oscar Wilde

Eğer bir tanrı varsa, senin ya da benim içimde değil. Seninle benim aramdaki boşlukta. Bir büyü varsa, birini anlamaya çalışmanın ve paylaşımın içinde. Bunu başarmak neredeyse imkansız ama önemli olan bu değil. Cevap, bunun için çaba harcamakta. -Before Sunrise (1995)

Dünya tairihi boyunca üzerine en çok eser üretilen, en çok yazılan, en çok tartışılan ve savaşılan, ülkeleri yıkıp yeni devletler, medeniyetler kurduran tema: Aşk ve ilişkiler.

Üzerine bu kadar çok konuşulan ve artık günümüzde tüketilmiş bir duygu olarak zamanın ruhunda zuhur eden bu olguların (sevmek, sevilmek, ilişkide olmak, aşık olmak vs.) halen yeterince anlaşılmadığı, yüzeysel yaklaştığımız kanısındayım. Zamanın Ötesi blogunun bütünsel yaklaşımıyla bu en klişe konuların perde arkasını aralayacağımız, evrensel bağlantılarını çözümleyeceğimiz bu yazımızdan sonra geçmişinize ve gelecekteki potansiyel ilişkilerinize çok farklı bir gözle bakabilirsiniz. O nedenle bu yazı, yukarıdaki süslü ama bir o kadar da evrenin dilinden, insanın ÖZ’ünden kopagelmiş film repliklerinden de öte, kendi hayat filminiz hakkında spoiler içerebilir. ????

Konuya klişenini de klişesi; zengiz kız fakir oğlan meselesinden yaklaşacağız. Elbette vica versa yani tersi de geçerli. Bu noktadan bakmamızın sebebi hem bunun ilişkilerde en çok karşılaşılan tema olması hem de bu meselenin altında yatan, insanın dünyaya geliş amacı, ÖZ’ü, deneyimleriyle bu maddi hayat arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak.

Bir erkek bir kadına karşı koyamadığı bir sevgi beslemeye başladığında kendi içindeki duyguları yüzeye çıkmaya başlar. Bunu okuyan erkekler kendi deneyimlerini, kızlar erkek kankalarından, arkadaşlarından duydukları şeyleri akıllarına getirsinler. Bazen aşık olan bir erkek hissettiği karmaşık duyguları yakınlarına anlatmak ister. Anlatırken gözlerine hiç baktınız mı? Başlarını 45 derece hafif sol üste kaldırarak boşlukta bir yere bakarak gözlerinin içi parlayarak anlatırlar duygularını. Onu görünce hissettiklerini, görmeyince yaşadığı özlemi, onunla hayata nasıl yeniden bağlandığını… Zaman zaman karmaşık duygular da hissederler ki bu çok doğaldır. Sevgi; prizmadan geçen beyaz ışık gibidir. Aşk ise prizmanın kendisi… İnsan aşık olduğunda, tek ve bir olan sevgi diğer tüm renklere ayrışmaya ve insanda farklı duygular olarak tezahür etmeye başlar. Prizmanın yoğunluğuna göre yani insandaki baskın melekelere göre bazı renkler daha çok yansıyabilir… Kimi zaman hırs olarak tezahür eder aşk. Erkek sevdiği kadını daha çok sahiplenmek ister. Onu kıskanır, onu paylaşmak istemez. Sorunca da sevgiden olduğunu söyler, haklıdır da. Dediğimiz gibi sevginini bir tezahürüdür bu da. Fakat fazla olması dengesizlik yaratır, hem kadına hem erkeğe zarar verir.

aşk prizması

Kimi zaman da romantizm olarak kendini gösterir. Erkek sevdiği kadın için çok yaratıcı şeyler yapar. Başlarda maddiyat da gerektirmez bu jestler çünkü o ilk aşkın vuku bulduğu dönemlerde kadında bulunan yaratıcılık enerjisi erkeğin içindeki yaratıcılığı uyandırır. Prizmadan yaratıcılığın ışığı yansır. Fakat zaman geçtikçe bu ışık körelebilir. Erkek halen kadın için bir şeyler yapmak ister ama içinde ne o coşku vardır artık ne de yaratıcılık. Bunun yerine onu mutlu etmek ve sahiplenme güdüsünü tatmin etmek için daha maddi jestlere yönelir. Pahalı restoranlar, pahalı hediyeler gibi… Çünkü erkek aşık olduğunda yaşama yeniden topraklanmıştır. Artık çiçeklerin kokusunu alabiliyor, doğayı daha iyi hissediyor ve sevdiğiyle güzel bir yaşam için paspal ve düzensiz hayatından çıkıp işine daha iyi sarılıyordur. Fakat tıpkı istatistik eğrileri gibi bir noktadan sonra bu maddi hayata sarılma güdüsü baskın gelmeye başlar. Yeniden prizmadan geçen ışık renkleri dengesizleşir. Erkek işiyle daha çok ilgilenmeye başlar. Çünkü artık daha fazla kazanmak, daha başarılı olmak, sevdiğine layık olmak ister. Bu nedenle de çiftler birbirinden kopmaya başlar…

Başlarda belki de o kadar zengin olmayan, materyal olmayan, hatta kadınla aralarındaki gelir farkı yüzünden sorun yaşayan erkek artık daha materyal dünyaya sağlam basan biri olmuştur ama bu sefer de içindeki sevgi ışığı sönmüştür. Erkek bu ışığın neden söndüğünü anlayamadığı için çareyi başka kadınlarda arar çünkü nasıl ki başarının, maddiyatın, topraklanmanın tadına bir defa baktıktan sonra artık o durumdan kopamıyorsa; manevi hazzı, aşkı bir defa yaşadıktan sonra o hissi arayacaktır hep. Fakat gerisini tahmin edeceğiniz gibi bu bir kısır döngüye dönüşür erkek için…

Erkeğin perspektifinden duruma baktık. Peki kadının tarafında neler olur tüm bunlar yaşarken? Kadın da erkek gibi ilk aşık olma anında muazzam bir manevi haz içerisinde olur. Erkekten farkı, erkeğin yaşadığı şaşkınlığı yaşamaz çünkü aşk kadında doğuştan var olan, içinde hep hissettiği ama tezahür ettireceği somut birini bulamadığı bir histir. Onun için yabancı bir his değildir. O nedenle zaten çoğu kadın sadece kendi hayallerinde yaşayan, yüzünü hiç görmediği hayali birine aşık olabilir. Yüzü yoktur çünkü gerçek hayatta o kişiyi ararlar. Bulduklarında o yüzü hayale yerleştirirler.

Başlarda aynı erkek gibi kadının da içindeki yaratıcılık ateşlenir. Sevgisini en dolu dizgin yaşamak için yeni yollar keşfeder. Cesurdur, çocuktur kadın ilk aşık olduğunda. Kadının içindeki aşk prizması sevgi duygusunu daha manevi renklere dönüştürse de zamanla aynı erkek gibi daha maddi istekler ağır basar. Başlarda samanlık seyranlıkken zamanla kadının doğası gereği iyi bir evde oturma, iyi bir geçim, kaliteli bir yaşam tarzı gibi istekleri ağır basar. Bu bir yargılama sebebi değil, kadının yaratılışında, doğasında olan bir güdüdür. Tıpkı, erkeğin eve daha çok para getirmek ve eşine daha iyi olanaklar yaratmak için daha çok çalıştıkça ilişkiden kopması gibi, kadın da bu istekleri karşılanmadığında, sevdiği başarısız olduğunda sevgi yerini tartışmalara ve geçim sıkıntılarına bırakır. En kendisini manevi olarak tanımlayan kadında bile bu görülebilir çünkü bu çok içgüdüseldir.

great gatsby zamanın ötesi
Konuyla çok uyumlu bir film önerisi: The Great Gatsby (2013)

Fotoğrafı çektiğimize göre karşısına geçip bu manzarayı yorumlayalım… Neden böyle olmakta ve nasıl bunlar aşılabilir? Aşılmalı mıdır?…

Öncelikle kadın ve erkek kavramlarını salt fiziksel cinsiyet olarak almayın. Eril ve dişil demek daha doğru ama kafa karıştırmamak ve olayı daha net anlatmak için bu kelimeleri özellikle kullanıyorum. Eril ve dişil daha doğru bir tabir çünkü önceki yazılardan da hatırlayacaksınız ki (Eril Evren ve Simyasal Evlilik yazıları) ister erkek ister kadın olsun her insanın içinde eril ve dişil yanlar vardır. Bir erkekte dişil melekeler baskın olabilir, vica versa. Yani yukarıdaki örnekte sevdiği erkeği sahiplenip ve onu mutlu etmek için materyal dünyaya daha çok bağlanıp, sevdiği erkekten kopan bir kadın da mümkündür. Ya da sevdiği kadının kendi potansiyelini kullanmadığını, materyal dünya için çabalamadığını görüp maddi istekleri yerine gelmediği için sevdiği kadından kopan bir erkek de mümkün. Cinsiyetçilik ve genel geçer genellemeler yapmadığımı vurgulamak için bu kadar uzun yazıyorum. Buradaki yorumlar daha çok sembolik. Sonuç itibariyle kadın ve erkek diye iki kavram ve iki sembol var bu yaratımın içerisinde. Bunların dinamiklerini ve yaratımla ilişkilerini anlamak için iyi tanımlanmış olmaları gerekiyor.

Erkek ve kadının materyal dünya ve yaşadıkları aşkla ilgili bu açmazının altında madde ve ruh ilişkisi var. Kadim medeniyetlerin yazıtlarına ya da ezoterizm kaynaklarına baktığımızda hep şu ifadeyle karşılaşırız: maddeye düşmüş ruh. Nitekim neredeyse bütün dini ekoller de bu basit felsefe üzerine kurgulanmıştır. Madde ve ruh ikilemi gerçekten de pek çok şeyi çok rahatça açıklar. Bilim dünyasında henüz bunun bir karşılığı yoktur ama bu blog kurulurkenki ana postülalarından biri olan Arthur C. Clarke’ın şu sözü bize yerimizde saymayıp hep ileriye, zamanın ötesine bakmamızı öğütler: “Yeterince gelişmiş bir teknoloji büyüden ayırt edilemez.” Kişisel inancım ruhun da bir gün bilim tarafından keşfedileceği yönünde. Zihnen ruhun bilimsel konseptini anlayabiliyorum ama bunu anlatabilecek terimler ve kavramlar henüz icat edilmedi. Anlatmaya çalışan kitaplar ve ekoller de çok karmaşık ya da deli saçması olarak görülüyor toplum tarafından. Çünkü bizim perspektifimizden gerçekten de karmaşık. Ama doğru kavramlara haiz olsak basit. Mesela 4 boyutlu bir evrende yaşıyoruz. 3 fiziksel boyut ve 1 zaman. 5. boyut ya da daha üst boyutlar fizik ve matematik bilimlerince kağıt üstünde kanıtlanabiliyor, hesaplanabiliyor. Ama fiziksel gözlem yapamıyoruz. Hatta üst boyutlar o kadar kanıksandı ki bazı mühendislik hesaplarında ve bilgisayar yazılım biliminde kullanılıyor. Eğer bu hesaplanabilir kavramı deneyimleme imkanımız da olsaydı ruh konseptini anlayabilirdik. Aynı anda iki yerde olma gibi fenomenleri daha iyi idrak edebilirdik. Bu konuyla ilgili ilerleyen zamanlarda ayrıca, oldukça devrimsel bir yazı yayınlayacağım, takipte kalın.

madde sevgi ilişkisi

Maddeye bedenlenen ruh konseptini anladıysak devam edebiliriz. Ruh beden içerisinde rahat değildir çünkü kısıtlanmıştır. Kendisini daha iyi ifade edebilmesinin yollarından biri sevgidir. Ruh sevdiğinde kendi ışığını yansıtma imkanı bulur, ki bu da yukarıda bahsettiğimiz “aşk prizması” sayesinde olur. İnsan sevdiğinde bu denli manevi hissetmesinin sebebi budur. Fakat ruhun materyal bedende olmasının da bir sebebi vardır. Sevgiyi yani saf beyaz ışığı (bu kavramları metaforlaştırmak için kullanıyorum, temcit pilavı spiritualistlerin kitaplarından devşirme bilgiler değildir, o nedenle kelimelerin kendisine değil taşıdığı anlamlara odaklanın ???? ) maddeye indirgeyebilmek. Böylece yeni alt boyutları üst boyutlara taşıyabilmek…

Bu tür deneyimler hiç yaşamadım ama bana deneyimlerini anlatan onlarca farklı blog okuru farklı bir boyutu yaşama hissini tarif ederken (yaşadıkları doğa üstü trans durumunu analatırken) ortaklaşa anlaşmışlar gibi hep sevgiden bahsettiler. Hissettikleri en güçlü duygu saf sevgi haliydi o esnalarda. Nitekim ister kabalist ister mutasavvıf ister aziz isterse aborjin kabilesi rahibi olsun, bu farklı bilinç durumlarını tarif ederken hep sevgiden bahsederler. Şu an deneyimleyemediğimiz hatta hayal dahi edemediğimiz beşinci ya da altıncı boyutları görmemizi / deneyimlememizi sevgi sağlıyor. Koşulsuz sevginin dünyadaki tezahürü ise aşk. Farkettiğiniz gibi aşk koşulsuz değil. Sevginin farklı bir yorumu diyebiliriz aşk için ???? Ki o nedenle şems aşkı tasvip etmez mevlanaya… Yine de aşk, sevginin maddeye indirgenmesinde bir deneyim kapısı.

Kadın ve erkek aşık olduklarında, yaşadıkları sevginin dünyaya indirgenmesi için mücadele verirler aslında. Çoğu sağlıklı ve dengeli ilişkinin birlikte bir şeyler ürettiklerini, birlikte iş kurduklarını, birlikte sanat icra ettiklerini vs. gözlemlemişsinizdir. Çünkü böyle bir güdüye sahiptirler. Eğer bir şeyler üretmede başarılı olurlarsa sevgileri de daim olur. Dikkat edin, işte ya da para kazanmada değil bir şey üretmede başarılı olmak… Çünkü maksat daha çok kazanmak ve belli bir hayat standardını elde etmek değil. Görevimiz sevgiyle bir şeyler üretmek ve ürettiklerimizin de başkalarına ilham olması. Elbette bu demek değil ki her çift birlikte iş yapsın… Tamamen farklı şeyler yapıp üretseler de birliktelikleri birbirlerine güç ve ilham veriyorsa bu karşılıklı alışveriş hem sevgilerini hem de dünya ile olan, materyal ile olan ilişkilerine katkı sağlar.

Özetle zengin kız fakir oğlan yoktur, geçim sıkıntısı yüzünden ayrılma yoktur, az votka vardır… :)) Değil elbette. Aslolan insanın önce kendi içinde dengeye gelebilmesidir. Nereden mi biliyorum? Hayatım boyunca ilişkilerinde hep materyal dünyaya topraklanamamam yüzünden kaybetmiş biri olarak en iyi bildiğim şeyi yazıyorum. İlkokul yıllarımdan beri, birini çok sevsem de aksiyon alamadım. Aşık olmak beni daha atak, daha girişken ya da sevdiği için maddi dünyada daha çok şey yapmaya hevesli biri yapmadı. Hep kendi yağında zar zor kavrulan ve anca kendine bakabilen, ona bile pek bakamayan biri oldum. Bu da beni haliyle yalnızlaştırdı. Kızların benden uzaklaşmasına sebep oldu küçüklüğümden beri. Üst alemleri, insan ruhunun inceliklerini, en manevi duyguların nasıl yaşandığını öğrenmek için çabalasam da çok para kazanmak için hiç çabalayamadım. Muhtemelen benim de deneyimlemem gereken budur fakat tüm bunların sebebi kendi içimdeki madde mana dengesini bulamamam oldu. O nedenle hayatım boyunca suçlayacak kimseyi bulamadım. Zaten öyledir, suçlanacak kimse yoktur. İnsan ne yaparsa ya da yapmazsa kendinden ötürüdür. Bunu anlatma sebebim, yukarıdaki sık karşılaşılan örneklerin aksine, eğer aranızda benim gibi manevi hislerini maddi aleme indirgeyemeyenler varsa yalnız olmadıklarını bilmelerini sağlamak. Çünkü aksi sık rastlanan bir şeydir. Erkek sevdiği kadın için dağları deler, çok çalışıp yüksek kademeli bir iş sahibi olur ama günün sonunda eşini kaybeder. Kimisi de bizim gibi hiç bu atraksiyonlara giremez ama sonuç aynı olur. Çünkü iki uç da dengeden uzaktır.

Pek çok blog gönderimde yazdığım gibi: İnsan en çok kendisinde ihtiyaç duyduğu şeyi öğretir. Bazen de yazmak insanı şifalandırır. Kim bilir, belki de ben de böyle şifalanıyorumdur. Hep birlikte şifalanıyoruzdur. ????


Bu arada bloga birkaç ekleme yaptım, artık daha sık yazılar paylaşacağım. Bu yazı gibi yorum ağırlıklı yazılar gib i farklı kategorilerde tematik yazılar da olacak. Etimoloji, bilimsel gelişmeler ve kozmolojik karşılıkları, semboller gibi yazı kategorilerinde daha sık yeni yazılar paylaşacağım. O nedenle halen maille abone olmadıysanız mail adresinizi kaydedin ve sosyal medya hesaplarından takip edin. Bu sayede yeni yazılar yayınlandığında haberiniz olur.

Eklemelerden biri Patreon hesabı. Aşağıda ve sağda göreceğiniz patreon linklerinden Zamanın Ötesi’nin resmi patreon hesabını görebilirsiniz. Eğer içinizden gelirse farklı miktarlarda bağış seçenekleri mevcut. Blog için ileride farklı etkinlikler düşünüyorum.

Blogun youtube hesabı açıldı fakat henüz içerik yok. İleride yazılar arabada giderken dinlemek için (podcast takip eden çok kişi olduğunu biliyorum) ve görme engelliler için sesli betimleme olarak bu hesapta paylaşılabilir. O nedenle fırsat bulduğunuzda youtube hesabına abone olabilirsiniz: Zamanın Ötesi Youtube Hesabı Linki

Şimdilik bu kadar ???? Zamanın Ötesi’nde görüşmek üzere, ÖZ’den selamlar!

Yeni blog yazısı " Madde – Sevgi ilişkisi & Aşk Prizması " Zamanın Ötesi web sitesinde yayında.