Zihinsel Dayanıklılık ve Duygusal Kontrol

Hayat sürekli bir sınavdır ve bu sınavların zorluğu onlara nasıl tepki verdiğimize bağlıdır. Dış koşullar ne kadar zorlu olursa olsun, iç huzurumuzu korumalıyız. Bir olayı trajedi yapan, olayın kendisi değil, ona yüklediğimiz anlamdır.

Zihinsel Dayanıklılık ve Duygusal Kontrol

Sınavlara sakin bir zihinle katlanmak, talihsizliğin gücünü ve yükünü ortadan kaldırır. Hayat sürekli devam eden bir sınavdır. Bazen bu sınavlar beklenmedik bir acıyla, bazen de kademeli bir yıpranmayla gelir. Ancak unutmamamız gereken çok önemli bir şey var: Bu sınavların gücü, onlara nasıl karşılık verdiğimizle belirlenir. Dış dünyada fırtınalar kopsa da iç dünyamızda dingin bir gökyüzü olmalıdır. Çünkü başımıza gelenlere sakin bir zihinle katlanmak, talihsizliğin yükünü hafifletir ve hatta onu tamamen ortadan kaldırır. Bir olayı trajedi yapan, olayın kendisi değil, ona yüklediğimiz anlamdır. Felsefe bizi başımıza gelenlere katlanmaya hazırlar. Aksi takdirde, birkaç darbe aldığı için ringi terk eden boksörler gibi olurduk. Aslında ringi hiçbir sonuç almadan da terk edebiliriz ama bunu yaparsak bilgelik arayışından vazgeçmiş oluruz.

Yumruk yiyen bir boksör şöyle der: "Ben bunun için eğitildim, benim disiplinim bu." Bu nedenle de darbe aldığı için küsmez, incinmez, ringi terk etmez. Çünkü buna hazırlanmıştır; bu onun disiplinidir. Aynı şey, hayatın bize tokat atması, tekme atması, tükürmesi ve bizi yere sermesi durumunda da geçerlidir. Bu, pes edip gitmemiz gerektiği anlamına gelmez; ayağa kalkıp daha iyi devam etmemiz gerektiği anlamına gelir. Hayat, boks ringimiz gibidir. Darbeler ve tekmeler için kaydolmuşuzdur; bu bizim disiplinimizdir. Zarar görmemiş refah, tek bir darbeye bile dayanamaz. Ancak sayısız talihsizlik yaşamış bir insan, acı çekerek nasırlaşmış bir deri edinir. Bu insan yere düştüğünde de savaşır ve mücadelesini dizlerinin üzerinde bile sürdürür; asla pes etmez.

Yaşama sanatı, danstan çok güreşe benzer. Ani saldırılara karşı hazırlıklı olmalıyız. Kimse bir dansçıya saldıramaz; dansçı asla bir güreşçi gibi zorluklar karşısında boğulmaz. Dolayısıyla, hayatın zorlu olacağını bilmeliyiz. Aslında, darbeleri iyi gözle beklemeliyiz. İşte bu yüzden, bu mücadeleye katılmak ve bu konuda antrenman yapmak istemeliyiz. Çünkü güçlü olmak, mutlu ve sorunsuz akan hayatlar yaşamak istiyoruz. Hayat zorlaştığında kendimizi ve eylemlerimizi idare etmek istiyoruz. Bir öfke krizinin zirvesindeyken bile sarsılmaz bir güç kulesi olmak istiyoruz. Başkaları paniklediğinde biz soğukkanlı ve sağduyulu kalabilmek istiyoruz. Ancak şu anda yüzünüze bir darbe yerseniz ne olur? Duygusallaşır, herkes gibi öfkeyle karşılık verirsiniz ya da daha büyük olasılıkla ağlamaya başlarsınız.

Güçlü duygular, nihai zayıflığımızdır; özellikle de davranışlarımızı dikte etmelerine izin verdiğimizde son derece mutlu bir yaşam için zehirlidir ve tüm insan ızdırabının kökeninde yer alırlar. Ne yazık ki, mantıksız korku, keder veya öfke gibi güçlü olumsuz duyguların esiri olmuş durumdayız. İşte bu yüzden çoğumuz mutsuzuz. Bir güç kulesi olmaktan çok uzağız; ideal benliğimizle iyi ilişkiler içinde olmaktan çok uzağız. Tutkularımız, yapabileceklerimizin çok altında hareket etmemize neden oluyor. Duygusal olarak dirençli olduğumuzda ve duygularımızın bizi sarsmasına izin vermediğimizde hayatın zorluklarıyla iyi bir şekilde başa çıkabiliriz. Bu nedenle, rahatsız edici arzu ve duyguları ehlileştirme ve üstesinden gelme yolunda ilerleme kaydetmemiz gerekir. Altının ışıltısı gözlerimizi nasıl bir kılıcın parıltısından daha fazla kamaştırırsa, diğer insanların arzuladığı ve korktuğu şeyleri kolayca bir kenara bırakabilen biri olmak da aynı etkiye sahiptir.

Zihniniz ya da ruhunuzla ilgili sorunlarınız olduğunda, bir psikiyatriste değil, zihnin tercih edilen doktorları olan ve insan zihninin büyük gözlemcileri olan filozoflara gidilirdi. Aslında pek çok önemli psikolojik kavrayışa sahiptiler. Örneğin, hakaretleri incitici kılan şeyin onların içeriği değil, bizim bu hakaretleri yorumlamamız olduğunu fark ettiler. Zihnimizi doğru bir şekilde anlamışlar ve olumsuz duyguları önlemek ve bunlarla başa çıkmak için psikolojik teknikler geliştirmişlerdir.

İşin özü, fırtınalı denizlerde bile gemisini güvenle limana ulaştıran bir kaptan gibi olmalıyız. Kaptan rüzgarın yönünü değiştiremez ancak yelkenlerini nasıl kullanacağını bilir. Dalgalar ne kadar güçlü olursa olsun, onun gözü daima ufuktur. Talihsizlikler de böyledir; kimi zaman bir kayıp, kimi zaman beklenmedik bir hastalık ya da ihanet olarak çıkar karşımıza. Ama bu olaylar sizi tanımlamaz; sizi tanımlayan onlara verdiğiniz cevaptır.

Eğer zihniniz çalkantılıysa, en küçük bir sıkıntı bile devasa bir dağa dönüşür. Oysa zihin dingin olduğunda en ağır yük bile bir tüy kadar hafifler. Unutmayın, talihsizlik geldiğinde telaşla karşılık verirseniz bu onu daha da büyütür; olayların ağırlığı onlara verdiğiniz önemle artar. Bu yüzden her sınavda kendi kendinize şu soruyu sormalısınız: "Bu gerçekten beni alt edebilir mi yoksa sadece benim zihnimde mi büyüyor?"

Bir taşı elinize aldığınızda sıradan bir nesnedir. Ancak onu korkunun merceğinden görürseniz ağır bir zincire dönüşür. Talihsizlik de böyledir; olayı olduğundan daha büyük yapan onun kendisi değil, ona verdiğiniz tepkidir. Zihin sakin olduğunda en büyük dert bile küçük bir ayrıntıya dönüşür ama zihin çalkantılı olduğunda en küçük bir rahatsızlık bile devasa bir felaket gibi algılanır. Bir savaşçı savaşa hazırlanırken sadece kılıcına güvenmez; zihnini de eğitir. Çünkü bilir ki savaş meydanında sadece silah değil, zihin gücü de zaferi belirler. Bizim savaşımız ise günlük yaşamın içindedir; kaygı, korku ve öfke gibi duygular sizi sürekli sınar, sarsmaya çalışır. Ama bu duyguların etkisini azaltmak, onların farkına varmakla başlar. Onları tanır ve kabul ederseniz sizi sarsamazlar.

Başınıza gelen talihsizliklerin neredeyse tamamı, güçlü zamanlarınızda değil, zihninizin en zayıf kaldığı anlarda gelir. Sükunetini koruyan güçlü bir zihni hiçbir şey sarsamaz. Çünkü her zorluk içinde bir ders taşır ve siz bu dersi ancak dingin bir zihinle alabilirsiniz. Dünyanın karmaşasına katlandığınızda bile içsel bir sığınak yaratın; bu sığınak zihniniz olmalıdır. Zihin ne kadar huzurlu olursa, talihsizlik o kadar etkisiz hale gelir. Unutmayın, gemiyi batıran dışarıdaki su değil, içeri giren sudur. O halde zihninizi dış koşullardan koruyun. Bırakın dış dünya ne kadar fırtınalı olursa olsun, sizin içinizde her zaman bir dinginlik bulunsun. Her sabah kalktığınızda yeni bir sınavla karşılaşacağınızı bilerek başlayın güne. Ama bu sizi korkutmasın; zihin hazırlıklı olduğunda hiçbir sınav sizi alt edemez. Zira zihin huzurlu olduğunda en ağır yük bile kolayca taşınabilir. Bu yüzden talihsizliğe karşı verdiğiniz tepkiyi bir kalkan olarak kullanın; eylemin önündeki engel eylemi ilerletir, talihsizliğin önünde duran şey sonunda sizin yolunuz olur. Gerçekle yüzleşelim; duygusal dayanıklılık olmadan tepkilerimizin kölesi oluruz. Bir iş arkadaşımızdan gelen sert bir yorum bizi kendimizden şüphe duyma sarmalına sokar, iş yerindeki bir aksilik dünyanın sonu gibi gelir, bir ilişki çatışması bizi tanımadığımız birine dönüştürür. Her rüzgarda savrulan bir yaprak gibi sürekli duygularımızın insafına kalmış durumdayız. Ancak keşfedilen şey şudur: Duygularımız içimizdeki bir kurt gibidir; güçlü ama evcilleştirilebilir. Bizi kontrol etmek zorunda değillerdir.

Biri sizi eleştirdiğinde, içinizdeki kurt sizi ısırmak ya da utanç içinde kaçmak isteyebilir. Ancak dayanıklılık size durma, düşünme ve tepkinizi seçme gücü verir. Bu, kurdu bastırmakla ilgili değildir; yetenekli bir eğitmen olmakla ilgilidir. Duygusal dayanıklılığı, zihinsel bir bağışıklık sistemi kurmak olarak düşünün. Tıpkı vücudunuzun zorluklara maruz kalarak güçlenmesi gibi, zihniniz de zorluklarla doğru zihniyetle yüzleşerek daha dayanıklı hale gelir. Bir kriz anında sakin kaldığınız her seferde, tepki yerine bilgelikle verdiğiniz her seferde bu bağışıklığı inşa edersiniz. Önemli olan, duygusal çalkantıların çoğunun olayların kendisinden değil, bu olayları yorumlamamızdan kaynaklandığını anlamaktır. Bir terfi için duyduğunuz acıya neden olan olay değil, bunun ne anlama geldiği hakkında kendinize anlattığınız hikayedir. Duygusal dayanıklılık size bu hikayeleri yeniden yazma gücü verir.

Peki, sarsılmaz bir dayanıklılığa doğru bu yolculuğa nasıl başlayacağız? Duygusal tepkilerinizi yargılamadan gözlemleyerek başlayın. İçinizdeki kurdun farklı durumlara nasıl tepki verdiğini fark edin. Ardından, yavaş yavaş tetikleyici ile tepkiniz arasına boşluk koyma pratiği yapın. Öfkenin yükseldiğini hissettiğinizde durun, kaygı baş gösterdiğinde nefes alın. Unutmayın, siz duygularınız değilsiniz; siz onları gözlemleyen farkındalıksınız. Pratik yaptıkça, kendinizi başkaları paniklediğinde sabit kalan, zorlu zamanlarda perspektifini koruyan o kişi haline gelirken bulacaksınız. Duyguları hissetmeye devam edeceksiniz, belki de eskisinden daha derinden, ama onlar sizi kontrol etmeyecek. Duygusal farkındalığınız, en büyük gücünüz haline gelecek.

İnsanlar, taştan kalpleri olan duygusuz varlıklar değildir. Arzuların ve duyguların doğanın bir parçası olduğunu kabul ederler, ancak bunların üzerine çıkma ve bunlardan çok rahatsız olmama gücüne sahiptirler. Hedef, yararlı olmak, başkalarına yardım etmek ve sadece kendimizle değil, herkesle ilgilenmektir. Sevdiklerini ve çevrelerindeki insanları önemserler, sadece duygularını dizginler, böylece duygular tarafından mantıksız bir şekilde boğulmazlar. Kişinin hissetmediği şeylere katlanmasının etkileyici bir yanı yoktur. Cesur bir insan, hiçbir şekilde korku hissetmeyen biri değil, kaygı hissetmesine rağmen cesurca hareket edendir.